Hangi
duygumu çekip çıkarıp cümleye dökmeliyim bilmiyorum, içimdeki hangi sorular
cevap bulmalı?
Yaşadığım
her anın farkında mıyım?
Tercihlerimin
ne kadarı bilinçli?
Seçimlerimin
ne kadarı gerçekten bana ait?
Bir
günümün her anı benim kontrolümde mi geçiyor, yoksa ben öyle olduğunu mu
sanıyorum ya da kendimi kandırıp öyle olduğuna mı inandırıyorum?
Peki
ya sen ne kadarının farkındasın yaptıklarının, seçtiklerinin, düşündüklerinin?
Biliyoruz,
yaşaya yaşaya epey tecrübe ettik,
Önemli
olan bilmek değil, bildiğini uygulamak, peki bildiklerimizi uyguluyor muyuz?
Bunca
bilginin arasında kaybolmuşken, bilgeliğimiz yol gösteriyor mu bize? Ya
kalbimiz?
Bazen
bir kelebeğin kanadına takılır, uçar giderim onunla,
Doyasıya
kaybolurum anın ve doğanın içinde, kendimi bulmak için.
Ama
çoğu zaman farkında olmadan savrulup gidiyorum sizin gibi; çünkü
tercihlerimizin çoğu bilinçsiz.
Dışarıdan
çok fazla uyarıcıya maruz kalıyoruz, bunların çoğu olumsuz tohumlar.
Doğarken
ailemizi, dini, ülkemizi, dilimizi seçemiyoruz; bizden önce yaşanmış geçmişin
zehriyle büyüyoruz.
Bunca
negatife maruz kalırken, bilinçli olmayı başarabildiğimiz o kısacık zamanlarda
sürekli negatif olanı seçmemeyi kendimize borçluyuz.
Sonra
başkalarına geçiyoruz, kendimizde her şey tammış gibi.
Sürekli
yakınıyoruz. Sürekli hata arıyoruz. Sürekli tüketiyoruz. Sürekli eleştiriyoruz.
İyi
sandıklarımız kötü bildiklerimizi ödüllendirince başlıyor etrafımızdaki bütün
iyi sandıklarımızı da sorgulamamız; çünkü insanlar kötü karakterlerini çok
güzel maskeliyor.
Eleştirirken
de bilinçsizce eleştiriyoruz. Eleştirmeden önce kendimize sormuyoruz
eleştirimizin sebebi eleştirinin kaynağı olan kişi mi, yoksa kendimiz miyiz?
Eleştirdiğimiz kişinin yerinde biz olsak aynı şeyi yapar mıydık? Eleştirdiğimiz
kişinin yerinde olamadığımız için mi bütün o olumsuz cümleler? Asıl
eleştirmemiz gereken kendimiz miyiz yoksa?
Başı boş bir sürü
notayı düşün, tek
başlarına o kadar anlamsızlar ki.
Aslında düzene girmeye de çalışıyorlar, seslerini duyurmak da istiyorlar.
Ama olmuyor; bir şey eksik: Sol anahtarı!
Tıpkı, bir sürü amacı olup da hayaller kuran; ama planı olmayan bir insan
gibi ya da henüz ne istediğini bilmeyen ve kendini tanımayan biri gibi.
Biliyor musun, sen o sol anahtarısın; notalar da senin hayallerin,
düşüncelerin, zihnin.
Her şeye anlamını veren sensin, hüzün veya sevinç senin elinde.
Peki sen ne istiyorsun?
Hayatın hüzünlü bir şarkı mı neşeli bir şarkı mı olsun?
Biliyorsun, her şey sana bağlı.
Hayatını dünyanın en güzel şarkısı yapmak senin elinde.
Bu şarkı başka şarkılara ilham olabilir, şarkın her yerde yankılanabilir veya
şarkın hiç bitmeyebilir; her an yeniler ve geliştirirsin onu.
Biliyor musun, evrenin sol anahtarı da sevgi.
Sevgiyle doğuyor, büyüyor, hayat buluyor her şey.
Sen şarkına sevgini kattıkça, evren daha da canlanıyor.
Sevgi şarkınla yankılandıkça, evrenle birlikte büyüyorsun.
Evet, notalar seni bekliyor, önünde durmuş hayatın onu düzene sokman için
bekliyor.
Öyle bir şarkı yarat ki etrafındaki o tatlı sevgi esintisi hiç bitmesin, başka
şarkılara ilham olsun.
Hiç bitmeyecek şarkılar yarat!...