20 Nisan 2020 Pazartesi

Uç Kendine Doğru


Oturduğun yerden kuşlara seslen:
“Bizim için de çırpın kanatlarınızı!
Uçun gidin uzaklara.
Bizim için de gidin!”

Onlar kanat çırptıkça,
Ruhlarımız kurtulsun esaretten.
Her kanat darbesinde, kurtulalım tüm kalıplardan, gerekliliklerden!

Kuşlar!
Daha çok çırpın kanatlarınızı!
Çırptığınız her kanatla
Özgürleştirin ruhlarımızı!

Böylece sen de kuş ol:
Korkma!
Fırtınaya doğru uç.
Cesurca!
Gir fırtınanın içine.
Hisset.
Fırtına ol!
Sonra sakinleş ve
Sadece ol.

Bak ben oldum:
Açtım kanatlarımı, kendime doğru uçuyorum.
Kanat çırptıkça yerimde kalıyorum; ama kanatlarım büyüyor.
Kanatlarım büyüdükçe, daha az çırpıyorum
Kanatlarım o kadar büyüdü ki, artık çırpmıyorum.
Kanatlarım oluyorum, hava oluyorum, bulut oluyorum, gökyüzü oluyorum, uzay oluyorum, evren oluyorum...
Kanatlarımı çırpmasam, yönüm kendim olmasa, nasıl aralanırdı gözümdeki perde?
Nasıl özgür kalırdı ruhum kendi yarattığım ve toplumun şekillendirdiği hapishaneden?
Nasıl huzurla dolardı kalbim?
Siz de bırakın başka kuşların nasıl uçtuğunu ya da uçamadığını.
Kanatlarınızı hep çırpın, yönünüz hep kendiniz olsun.
Bedeniniz dört duvar arasına tıkılı kalsa da, düşünceleriniz hep özgür olsun
Ve bu özgürlük uğruna, kanatlarınız var gücünüzle açık olsun!

8 Nisan 2020 Çarşamba

Yak İçindeki Ateşi


Tembelliğin ağır bastığı için, planlarını bir sonraki güne devredeceksin
Ya da hayallerinden vazgeçeceksin;
Çünkü o sırada vaktini hayallerini gerçekleştirmek yerine
Geçmişin dramında boğularak,
Geleceğin için kılını bile kıpırdatmayıp sadece yatarak,
Ya da başka insanlarla uğraşarak,
Erteleyerek ve sürekli bahaneler bularak,
Sana katkısı olmayacak şeylerle tüketmeyi seçeceksin, kendinle birlikte.
Bakalım daha bu şekilde kaç gün, hafta, ay ve yıl geçecek?
Ya da bırakacaksın dramı, geçmişi, başkalarını ve tüm ağırlığını.
Başkalarına yaranırken, başkalarını taklit ve takip ederken kendinden uzaklaşıp, hayatını ziyan etmeyeceksin.
Kendine odaklanıp, kendin olup, 
indireceksin zırhını;
Akacak içindeki pişmanlıklar, hayal kırıklıkları, öfke, yorgunluk, üzüntü ve kırgınlıklar gözyaşlarınla birlikte.
Kurtaracaksın kendini sahtelikten.
Kulakların, kalbin ve tüm bedenin aynı anda dile gelecek ve başka hiçbir şey işitemeyeceksin:
UYAN! UYAN ! U Y A N !!!
İzin verme daha fazlasına
Kır çemberi, boz döngüyü!
Dön içine ve hatırla kim olduğunu.
Bulutların içini delip geçen güneş ışıkları gibi
Yak içindeki ateşi!
Ama bu sefer eskisinden daha coşkulu olsun!
Ve o ateşle, yak bütün sahtelikleri, egoyu, tembelliği, hırsı, kini, düşmanlığı...
Dünü ve yarını da yak!
Bırak isteyen ısınsın içindeki ateşle ve yaksın kendi ateşini.
Umudun, hayallerin, emeğin, vazgeçmeyişin, sevgin, döktüğün ter
Ve gözyaşlarınla harladığın ateşini
Hiç söndürme, etrafında kötülüğe dair ne varsa yak!
Karanlığı yok et ateşinle, aydınlık günleri başlat!


1 Nisan 2020 Çarşamba

Bugün Aynaya Bak


İnsanlar bir fırtınanın içine hapsolmuşken doğa kendine geliyor.
Korona virüsün en büyük özelliği insanın nefes almasını zorlaştırmak; ama korunmak isteyen insanlar evlerine hapsolunca dünya nefes alıyor.
İnsanlar hayvanat bahçelerine tıktıkları hayvanlarla hâlâ empati kuramıyor, yedikleri ya da sömürdükleri hayvanlar için hâlâ pişmanlık duymuyor, doğayı talan etmenin sonuçlarının hâlâ farkında değiller, kullandığı ve tükettiği şeyleri hâlâ sorgulamıyor, biz bu fırtınaya neden maruz kaldık diye sormuyor, hâlâ tüketim derdinde ve nasıl üretime katkıda bulunurum diye kendine bakmıyor!
Eğer fırtına dindiği zaman, havaya, suya, hayvanlara, bitkilere ve tüm yaşama sevgi duyarak, her adımımızı sevgi, saygı ve nezaketle atarak, bilincimizi ve tutumumuzu değiştirerek, alışkanlıklarımızı sorgulayarak bu fırtınadan değişmiş ve ders almış olarak çıkmazsak; dünya yeniden şekillenirken kendimize bu tutarsızlıkla nasıl yer edinmeyi düşünüyoruz?
Bu bir temizlik, doğa bunu yapmak zorundaydı belki de. Doğa bu temizliği yaparken sen de zihnini, kalbini ve bedenini tüm o toksik düşüncelerinden, kalıplaşmış yargılarından, ırkçılığından, nefretinden, kötümserliğinden, bencilliğinden, öfkenden, tembelliğinden, cahilliğinden, egondan temizlesene.
Belki de artık normalimiz budur, hani herkes 2020’ye lanet okuyor ya, belki de diğer canlılar da bize lanet okuyor, belki de yaşadığımız gezegende daha fazla “normal” diye tanımladığımız bir şey olmayacaktır ve buna ayak uydurmamız gerekiyordur? Ve belki de tüm bunların sonunda varacağımız yer sınırsız, sınıfsız, savaşsız, egosuz, yardımsever ve şefkatli bir dünya olacaktır.
Doğada gördüğümüz tek izler kuşların ve kedilerin ayak izleri olsa keşke, takip ettiğimiz tek yol doğanın yolu olsa.
Ardımızda hiç ayak izi bile bırakmasak, zarifçe süzülüp geçsek hayattan, hiçbir şeye zarar vermeden.
Takip ettiğimiz tek yol kalbimizin yolu olsa keşke, taklit ettiğimiz sadece doğa olsa; belki o zaman buluruz kendimizi yeniden, tam da kendimizi bulduk sandığımız yerden.
Ardımızda kazanmadığımız tek bir insan bile bırakmadan ve egomuza yenik düşmeden devam etsek yolculuğumuza, kimseyi kırmadan ve üzmeden yürüyüp geçsek hayattan, tek bir kalp bile kırmadan. En çok da kendimiz olarak; bu önemli. Hatta tek önemli olan bu. 
Aynada gözbebeklerimizin içine saniyelerce değil de dakikalarca bakabilsek...
Sen hiç baktın mı kendine? Kendin olmaya bir an bile yaklaştın mı? 
Aynada gözbebeklerinin içine uzun uzun baktıktan sonra, uzun zamandır senin onu bulmanı bekleyen gerçek senle karşılaştığın için hüngür hüngür ağladın mı?
Bugün aynaya her zaman baktığın gibi değil de kendini arar gibi baksana.
Sen kimsin? Sen gerçekte kimsin? Sen gerçekten kimsin?
Bugün aynaya gerçekten baksana, gözbebeklerinin içine en az iki dakika.
Bugün aynaya kendini çok seviyormuş gibi,
Bugün aynaya beni çok seviyormuş gibi, 
Bugün aynaya düşmanını çok seviyormuş gibi baksana.

Bugün aynada karşılaştığın şeyde, beni de bulsana. 
Bugün aynada karşılaştığın şeyde, sevmediğin bir insanı bulsana.
Bugün kendini bulsana.