Ben bir kanguruyum.
Tıpkı diğer kangurular gibi fiziksel olarak geriye doğru
zıplayamam, yaradılışım bu benim, hep önüme bakmak zorundayım.
Önümde de kocaman bir cebim var, dolu; ama siz
içindekileri ben göstermeden göremezsiniz; çünkü onlar benim
düşüncelerim.
İsterseniz bir kısmını size gösterebilirim:
Bir gün herkes başkalarını düşünmeyi bırakıp kendine
dönse ve hem kendindeki değişimleri hem de başkalarının değişimlerini görse ve
bunu görmenin sonucunda iyice motive olup, güçlenip daha da gelişse acaba neler
olurdu?
Bunu hiç düşündünüz mü; yani düşünmemeyi?
Gerçi siz insansınız, düşünme kapasiteniz benimkine
göre oldukça geniş; yani sizin yerinizde olmak istemezdim.
Hep bir şeylere tutunup kalıyorsunuz, hep düşünüyorsunuz,
yaşamı hep kaçırıyorsunuz.
Neden geçmişinize bu kadar bağlı olduğunuzu
anlayamıyorum; gözleriniz, düşünceleriniz hep arkada; ama size bir haberim
var:
Hayat önünüzde, hayat şu anda!
Beni örnek alın mesela kendinize.
Fiziksel olarak bile geriye gidemeyen bir canlıyım
ben, düşüncelerim de öyle.
Aslına bakarsanız ileriyi de pek düşünmem.
Sizin ”an’ı yaşamak” dediğiniz şey var ya, onu yaparım
ben de.
Demem ama yaparım; yani sizin aksinize, siz dersiniz;
ama yapmazsınız.
Bir tek bu değil ki, hayatın her alanında böylesiniz
siz.
Erteliyorsunuz. Sonra da ”Keşke…” diyorsunuz;
kendinizi avutmak için de ‘kader’e tutunuyorsunuz.
Kader sizsiniz, sizin seçimleriniz, seçimleriniz
sonunda yaşadığınız sizin kader dediğiniz şey, belki de yaşayamadıklarınız.
Hep bahaneleriniz var, yaratıcılığınızı bahaneler
üzerine değil de gelişiminiz üzerine kullansanız kim olurdunuz düşünsenize bir
kere.
Atın kafanızdaki hayata, diğerlerine ve kendinize
karşı sınırları.
Biraz cesur olmanın kime ne zararı olabilir ki?
Bir kez de olsun erteleyin; ama ertelemeyi erteleyin.
Ama durun, sizin bir başka probleminiz daha var:
Bunu yaparsam başkaları ne der kaygısı.
Peki bunu yapmazsanız ilerde kendinize diyeceklerinizi
düşündünüz mü?
KEŞKE!
Hem düşünsenize bir, onlar da sizin gibi düşünüp
neleri erteliyorlar kim bilir, belki sizi görüp cesaret kazanır onlar da.
Cesaret kazansınlar ya da kazanmasınlar önemli değil,
siz bunu kendiniz için yapacaksınız; ama ille de bunun için kaygılanıyorsanız
gülüp geçmekten daha iyi bir yol öneremem size.
Kendinize gülün, başkalarının sizin için dediklerine
gülün, hayata gülün.
Ah hele kafanıza koyduğunuz sınırlar…
Amaçlarınız bile sınır…
Düşünceleriniz sınır…
Kavramlarınız sınır…
Neden illa ki bir kalıba sokma gereği duyarsınız ki?
Kafanızı düşüncelerle, yargılarla, kalıp ve sınırlarla
meşgul etmeseniz göreceksiniz ki siz olduğunuzdan daha fazlasısınız.
Zihninizi, kalbinizi, ruhunuzu bir kere bile olsa
özgür bırakmayı deneyin.
Kendinizi serbest bırakın.
Başkalarını da serbest bırakın. Doğayı, hayvanları,
dünyayı serbest bırakın.
En derininizdekini, arayıp da bulamadığınızı, gerçekten olduğunuz
şeyi açığa çıkarın ki hep beraber dünyayı hak ettiği ve hak ettiğimiz hale beraberce
getirelim.