Hayat bizden bir şeyler götürdü deriz hep, oysa karakterimiz değişir sadece. Hayat bizden bir şeyler götürmez; aksine bize bir şeyler katar, kaybettiğimiz sandıklarımız da hep kazancımız olur, sonradan anlarız; tıpkı olsun diye onca uğraştığımız şeyin olmamasından duyduğumuz üzüntünün yerini sevince bırakması gibi, olmaması daha iyi olmuştur çünkü. Hayat bu, bir kapıyı kapatır, diğerini açar; sonradan görürüz o kapının kapanmasının bizim için daha iyi bir kapı açılmasından olduğunu.
Aslında kapıları kapayan da açan da bizleriz; ama
bunun farkında değiliz. Gözlerimizi açıp etrafımızdaki fırsatlara bakmak
varken, eskiye takılıp, sınırlarımızla kapatırız yeni şansları. Bunları
kaçırdığımızı da fark edip bunlar için pişman oluruz bir de.
Hayatımız, pişmanlıklarımızın toplamı olur. Her seferinde ”Tamam, bu sefer farklı olacak, bu sefer gerçekten değiştim.”, deriz; ne yazık ki değişen bir şey yoktur.
Sadece kendimize olan güvenimizi ve zamanımızı kaybederiz. Bunlar da sahip olduğumuz en değerli şeylerdir üstelik. Kayıplar ve mutsuzluk yeni alışkanlıklarımız olur böylece. Hepimiz birer örümcek oluruz. Ama örümcekler kendi ağına yapışmaz. Bizim farkımızsa, kendi ördüğü ağa yapışan ve hareket edemeyen, kendi ağına saplanıp kalan örümcekler olmamız olur böylece. Bile bile örümcek oluruz.
Korona aşısı oldunuz mu, olacak mısınız bilmem; ama bilinçli ya da bilinçsiz olarak sürekli maruz kaldığımız bazı dozlar var. Kendi kendimize büyük dozda önyargı, geçmiş, gelecek ve ego zehri enjekte ediyoruz ya da bunlara dışarıdan maruz kalıyoruz. Halbuki toprak gibi olmamız lazım. Irvin D. Yalom’un dediği gibi, "Toprak ne kadar zengin olursa, orada bir şey yetiştirememen de o kadar affedilmez olur." Aynısı insanlar için de geçerli; insanların potansiyelleri, size duydukları güven, içlerindeki umut ve istekleri için...
Herkes sevilmek istiyor, dünya bunun üzerine kurulu. Şarkılar bunun için söyleniyor, kitaplar bunun için yazılıyor, bunun için para kazanılıyor. Her şeyin amacı biraz daha sevilebilmek…
Izdırabın sebebi sevgi eksikliğinden… Aslında kendimize yeteri kadar değer vermeyişimizden… Başkalarını ve onların fikirlerini önemsediğimiz kadar önemsemiyoruz kendimizi. Sevgi eksikliği hissedişimizin asıl sebebi bu, kendimizi sevmememiz, sevgiyi hep dışarda aramamız…
Güneşli bir günde çektiğim bir deniz fotoğrafına bakıyorum şu anda. Güneş ışınları denizin üzerinde menevişlenmiş, deniz ışıl ışıl. “Aslında tüm cevaplar her an, her yerde.” diye düşünmeme sebep oluyor bu fotoğraf. “Bir gizem yok, saklanmış bir yanıt yok, her şey apaçık.” diyerek bu fotoğraftaki güneş ışınlarının beni şimdi ısıtmasına izin veriyorum. Güneş beni ısıttıkça fark ediyorum ve içimden cümleler akıyor: “Biz bu ışıklarız aynı zamanda, ışığın vurduğu deniziz, ışığı yapan Güneş’iz, fotoğrafı çekeniz, fotoğrafa bakanız, sahilde yürüyen insanlarız, denizin üstünde uçan kuşuz, masmavi gökyüzüyüz, ayrı değil aynıyız, tek değiliz hepimiziz.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder