26.11.2021’de gerçekleştirilen ANODEM (Antalya Ortak Düşün
Meclisi) toplantısının konusu “Küresel Isınma, İklim Değişikliği, Türkiye ve
Antalya” idi. Çevre ve Şehircilik İklim Değişikliği İl Müdürlüğü’nden Çevre
Yönetimi ve Denetimi Şube Başkanı, İl Müdür Yardımcısı ve Çevre Mühendisinin katılımları
ve çok değerli bilgilendirmeleriyle aslında biricik yuvamız olan Dünya’mıza,
üzerindeki kendi mülkiyetimizde olan evlerimize gösterdiğimiz özenin birazını
bile göstermediğimizin acı sonucuna ulaştık.
“Bir kişi ne değiştirebilir ki?”, “Ben değişsem ne fark
edecek ki?” gibi aslında altında başkalarıyla kıyas yatan ve önce başkalarından
beklenti içine girilen bu soruları bırakıp “Gerçek bir değişim için ben şu anda
neleri değiştirerek işe başlamalıyım, hangi tercihlerimden vazgeçmeli ve yerine
ne koymalıyım ya da yerine gerçekten bir şey koymaya ihtiyacım var mı?” gibi
sorularla değişime bir an önce başlamalıyız; çünkü geç kaldık.
Öncelikle iklim değişikliği değil, iklim krizi demek daha
doğru olacak; çünkü şu anda yaşadığımız şey bir kriz ve bu kriz mülkiyetle
beraber gelen çizdiğimiz sınırlarla da kısıtlı değil, Dünya’daki herkesi etkiliyor
ve ilgilendiriyor. Yani kısacası ya hep beraber ya hiçbirimiz bilincine en
azından iklim krizi noktasında ulaşmalıyız.
Tarımda alternatif yöntemler (topraksız tarım, susuz tarım
gibi) neden deneniyor hiç düşündünüz mü? Dünya’daki tarlaların çoğunda randıman
kalmadı ve her şey toprakta başlayıp toprakta bitiyor. Tarımda kullanılan
kimyasallar, gübre, fabrika atıkları, denizlerin ve okyanusların kirlenmesi,
tatlı su kaynaklarının azalması, karbon salınımı gibi birçok insan eliyle
yapılan kirlilik nedeniyle denizdeki yosun miktarı artarak sulardaki oksijeni
azaltıp denizdeki diğer canlıların ihtiyacı olan oksijeni tüketiyor, içecek
temiz suyumuz azalıyor, balık sayısı azalıyor, hayvan çeşitliliği azalıyor,
karbon salınımı artıyor, hava kirleniyor; yani kısacası Dünya’yı hem kendimize
hem de diğer canlılara dar ediyoruz.
Çiçekler arı, böcek, kelebek gibi canlılar aracılığıyla
tozlama yapacakken ona bile müdahale ediyoruz. Tavuk endüstrisinde tavuklara
antibiyotik kullandırıyoruz, erkek civcivleri vahşice katlediyoruz. Ormanları
yok ediyoruz. Havayı, toprağı, suyu kirletiyoruz. Sonra da neden Covid-19 gibi
pandemilerin olduğunu sorguluyoruz. Hayvanları katletmeyi bırakmayı düşünmezsek
brusella, şarbon, kuş gribi, domuz gribi, deli dana, ruam ve şimdi de Covid-19
gibi nice hastalık bizler için kaçınılmaz son olacak.
Yem yetiştirmek ve hayvan üretimi için kullanılan kaynakları
lütfen bir araştırın. Çok basit bir örnek vereceğim, buradan siz bir
genellemeye ulaşın. Sadece 450 gr et yemeyerek tasarruf edeceğiniz su miktarı,
6 ay boyunca duş yaptığınız su miktarıyla aynı.
Dünya’ya en az zararı vegan ve minimalist bir hayat tarzıyla
verebiliriz. Bireysel olarak ne yapmalıyız diye düşünürken yıllardır kendi
yaptıklarımdan örnek vereceğim; çünkü aslında tahmin ettiğimiz kadar zor bir iş
değil vegan bir yaşam biçimi. İşe öncelikle kendimizi olduğumuz halimizle kabul
edip, kendimizle mutlu olarak başlamalıyız. Önceleri kimyasal saç boyalarını
bırakıp, saçlarıma kına yaksam da, daha sonra onu da bıraktım ve şu anda beyaz
saçlarımla çok mutluyum. Makyajı, ojeyi vd. bırakalı yıllar oldu. Cildime ve
ellerime genelde bitkisel yağlar kullanıyorum, yazın güneşlenirken yine aynı
şekilde bitkisel yağ karışımı kullanıyorum. Şampuanım, diş macunum vegan ve
suya karışınca zararı yok. Diş fırçam plastik değil bambu. Parfüm, deodorant
kullanmıyorum. Evde kullandığımız çamaşır ve bulaşık deterjanı, diğer temizlik
ürünleri vegan ve ambalajları bile doğaya zarar vermeden karışabiliyor. Evden
mümkün olduğunca az atık çıkarmaya çalışıyoruz. Yanımızda hep bez çantamız
vardır, plastik poşet yerine. Elektrik ve su tüketimimize dikkat ediyoruz,
işimiz yoksa sanki su sonsuz bir kaynakmış gibi kullanmıyoruz. Pazardan
ihtiyacımız kadarını alıyoruz, yemeği ihtiyacımız kadar yapıyoruz, israf
etmiyoruz. Mümkün olduğunca toplu taşıma kullanıyoruz. İhtiyacımız yoksa
kıyafet alışverişi yapmıyoruz. Evimizde kullanmadığımız ve fazla olan her şeyi
ihtiyacı olanlarla paylaşıyoruz, bazen takas ediyoruz ya da satıyoruz, sonuçta
evde boş boş durmasından da birisine faydası olması daha iyi. Bir şeyleri işe
yaradığı sürece yenileme derdimiz yok, mesela ev eşyaları ve mobilyalar gibi.
Başkasının bizimle ilgili ne düşüneceği, bize dayatılan
güzellik algısı, zorundaymışız gibi dayatılan kalıplara uymaya çalışırken
mutsuz olmaktansa, tüm bunların farkında olup daha bilinçli tüketiciler haline
acilen gelmeliyiz. Kapitalizmin yeni pazar arayışı sonucu ortaya çıkan vegan
paketli ürünleri tüketmeden de vegan olabilirsiniz. Mesela ben hayatımda hiç
tofu yemedim; sebze, meyve, kuruyemiş, kuru baklagil yeterli; soya sütü
içmeseniz de olur.
Vegan beslenmek de sağlıklı ürünler tüketmek anlamına
gelmiyor. İçinde kimyasal ürünler olan vegan tüketim maddeleri de var veya patates
kızartması da vegan bir yiyecek, kızartmalar sağlığımız için zararlı, kızartma
için kullandığımız yağı ayrıştırmayıp lavabomuzdan dökersek Dünya’mıza da
zararlı. Tek başına veganlık da yetmez, mevsimsel de beslenmek gerekiyor.
Domatesi, salatalığı, çilek vd. ürünleri mevsiminde yememiz gerekiyor.
O hafta aynı kıyafeti 2-3 kere giyseniz iş arkadaşlarınız,
komşularınız hakkınızda ne düşünür? Gerçekten önemli mi? Sadece bir tişört
üretimi için yaklaşık olarak 13500 bardak su harcanıyor olmasını daha çok
önemsemeniz gerekiyor. İçecek suyumuz neredeyse kalmadı; ama bizim derdimiz
dolabımızda hali hazırda giyecekler varken yarın farklı olarak ne giyeceğimiz
mi olmalı?
Gösterişçi tüketimin bu kadar etkisindeyken kendinize bir
sorun bakalım maydanoz endüstrisi, roka endüstrisi neden yok? Neden et, süt,
tavuk, giyim endüstrisi var? Mesela sigara firmaları neden aynı zamanda ilaç
firmalarına ortak? O kaz tüyü, kuş tüyü, deri, ipekten yapılan kıyafetleri
giyeceksiniz diye o hayvan dostlarımızın canlı canlı çektiği acıları
umursamayıp bir de kendinize hayvan sever demeye devam ederken, tabağınızda
duyguları olduğu ve acı çektiği kanıtlanmış bir canlının cesedini dilimleyip
ağzınızda onun vücudunun bir parçasını çiğnerken sorun bakalım kendinize, sadece
bir gündeki tüketim tercihlerinizle ve gündelik hayat alışkanlıklarınızla Dünya’mıza
ne kadar zarar verdiniz? Başkasıyla tüketimde rekabet edeceksiniz, başkasına
hava atacaksınız, sürekli kendinizi başkalarıyla yarış haline sokup kıyaslayacaksınız
diye iklim krizine nasıl bir katkınız olduğunu kendinize sorun bakalım.
Dünya’dan hepimiz geçiyoruz, kocaman egolarımız aksini
söylese de hiçbirimiz kalıcı değiliz. Bu yüzden bizden sonra gelecek olanları
ve Dünya’yı paylaştığımız diğer canlıları da düşünüp tercihlerimizi ona göre
yapmalıyız; çünkü ihtiyaçlarımıza, hırslarımıza, egomuza yetecek kadar toprak, su
ve başka bir Dünya yok!