15 Kasım 2021 Pazartesi

Siyasette 10 Adım

“40 yaş altı” “Y kuşağı” bir sosyolog olarak, siyasette -özellikle yerel bazda siyasette- gözüme çarpan ve ilerisi için beni rahatsız eden bazı etik bulmadığım durumları madde madde paylaşmak istedim. Aktif olarak siyasetle ilgilenenlere, siyasetle ilgilenmeyi düşünenlere, bürokrasinin herhangi bir kademesinde olanlara, siyasetçilere yaranma derdi olanlara ve siyaseti çok yanlış anlayanlara yönelik maddeler…

Madde 1: Bütün partilerin içi aile üyelerinden temizlenmeli.

Parti üyeliği babadan oğula/kıza geçen bir sistem haline dönüşürse, oradaki oluşumda insanın aklına ilk gelen şey ülke dertleri değil de kendi menfaatleri için eylemde bulunan insanlar oluyor. Muhakkak böyle olmayanlar da vardır ve fakat ne olursa olsun etik olmayan bir durum.

Madde 2: Bir ailenin içinde her dönemde yoluna bakmak için her partiye üye en az bir kişi olanlar tespit edilmeli.

Bir bakıyorsunuz bir ailede CHP, MHP, İYİP, AKP vd. her partiye üye olan en az bir aile üyesi var. Hiçbir dönem sırtları yere gelmiyor. Bu beni bir vatandaş olarak çok rahatsız ederken, parti içindeki bürokrasi buna nasıl izin veriyor? Peki bu etik mi?

Madde 3: Parası olmayan da siyasete girebilmeli.

Seçilen kişinin ilk hedefinin koyduğunu faiziyle geri almak olmasının önüne geçilmesi gerekiyor. Bu şekilde bir mevkiye gelen bir insandan şehri, bölgesi, ülkesi için temiz siyaset yapacağına kim güven duyabilir? Parası olmayan bir sürü genç insan var; ama parası olan bir sürü yaşlının koltuk hırsı yüzünden bir kenarda olan biteni izlemek durumunda kalıyorlar. Bunun neresi etik?

Madde 4: Herkes seçilmeden önce ve sonraki mal varlığı ile banka hesaplarındaki parayı paylaşmalı -ailesininkini de.

Bu da bir önceki maddeyle bağlantılı bir madde aslında. Bir insanın esas derdi ve amacı gerçekten şehrine ve ülkesine hizmetse, bunu zaten halk talep etmeden kendiliğinden yapmalı, etiğe uygun hareket etmeli.

Madde 5: Partilerin içindeki gruplar dağıtılmalı.

Yeni bir insan bir partiye üye olduğunda nereye çarpsa bir gruba denk geliyor. Zaten parti dediğin birbirine ve ilkelerine bağlı kocaman bir grup değil mi? Biz mi yanlış biliyoruz? Kime selam verse ötekinin selam verdi diye kendisine küstüğü bir yapıda, düzgün bir yapılaşmadan nasıl bahsedilebilir? Gruplaşmaların olduğu, gruba üye olmayanların ötekileştirildiği bir sistemde etikten ne kadar bahsedilebilir?

Madde 6: Memurlar da partilere üye olabilmeli.

Toplumun her kesimi gibi, memurların da buna hakkı olabilmeli. Akademisyenlerin memur olup partiye üye olma hakları varken, akademisyen olmayan memurların parti üyeliği hakkı olmaması etik mi?

Madde 7: Seçildikten sonra vaat ettiği gibi olmayıp, söylediklerinin aksi yönünde değişen insanlara bir daha siyaset yapma hakkı verilmemeli ya da dönem sınırı getirilmeli.

İnsanlara kapısını kapatan, görüşme için randevu alınamayan, koltuğa oturduktan sonra egosu tavan yapan, insanları dinlemeyen kişiler onlara oy veren insanlar için ne kadar büyük bir hayal kırıklığı olduklarının farkında değiller. Bir de bunun başka bir versiyonu var. Odasına kabul ediyor, dinliyor, anlıyor gibi davranıyor, dinlediği kişiye umut veriyor, ona sözler veriyor, o kişi onun odasından ayrılırken mutluluktan havalarda uçuyor; daha sonra söz veren kişiyi aradığında o kişi telefonlara dahi çıkmıyor. Tıpkı Kanadalı sosyolog Erving Goffman’ın dramaturjisi gibi, müthiş bir oyun sergiliyor; ama haberi yok, seyirciyi sonsuza kadar kaybetti. İnsanlara altı boş umutlar veren, telefonlarını açmayan, randevu vermeyen, insanlara arkasını dönen bir siyaset etik mi?

Madde 8: Seçildikten sonra aile ve eş-dost işe alım süreci kontrol edilmeli.

Gerçekten görmek için baktığınızda bunu en çok delen kişilerin bu eylemi eleştiren düşünce yapısında olan kişiler olduğunu göreceksiniz. Keşke bütün belediyeler bu konuyla alakalı bir irdelense mesela. Örgün eğitimden mezun olan, bir veya birden fazla yüksek lisans mezuniyeti olan, liyakatli gençleri işe almaktansa, sırf akrabalık ya da ahbaplık ilişkisi olan liyakatsiz kişileri işe almak etik mi?

Madde 9: Siyasilerle fotoğraf çektirme yarışına son verilmeli.

Fotoğrafın sembol olarak yansıttığı anlamlar gözdağı, güç, geleceğe yatırım değil emin olun; aksine çok güçsüz görünüyorsunuz. Kimliğini kendi var oluşuyla ortaya koymaktan çok, kimliğini başkası üzerinden kuracak kadar içi, fikri, titri boş ve çiğ, sığ bir imaj çiziyorsunuz. İnsanların siyasetçilerle fotoğraflarını kullanmaları ve partilerin içinin bu şekilde düşünen insanlarla dolu olması etik mi?

Madde 10: Siyasi partiler ve siyasetle ilgilenenler sosyal medya hesaplarını kişisel şovları için kullanmamalı.

Sosyal medya hesaplarını yan yana dizilmiş bir sürü insanın fotoğrafı ve ziyaretini paylaşmak için kullanmak yerine, sosyal medyayı daha güzel ve faydalı amaçlar için kullanan bir siyaset fikri ve bu fikrin uygulanması bu kadar zor olmamalı diye düşünüyorum. Hatırı sayılır takipçisi olan siyasetle ilişkili sosyal medya hesaplarının kişisel çıkar ötesinde bir amaçla hareket edip, daha faydalı işler için sosyal medyayı kullanması hem örnek olacak hem etik olacak hem de takipçi sayısını daha da arttıracaktır.

Bertrand Russell’ın “Genellikle insanlar tarafından en çok arzulanan iki şeyden birincisi iktidar sahibi olmak, ikincisi de hayranlık uyandırmaktır.” sözü yerelde siyasetle uğraşanlar için tanımlayıcı bir cümle. İktidar ve hayranlık uyandırma arzunuz varsa size bu gücü veren ve size hayranlık duyan insanlara sırtınızı dönerek, onları yolda bırakarak buna ulaşamazsınız.

Teknoloji çağındayız. Artık gizlenemiyorsunuz, gizleyemiyorsunuz. Şeffaf olan, samimi olan, gerçek olan, faydalı olan kalacak. İnsanlar kör değil; görüyoruz, duyuyoruz, biliyoruz, en ufak şeyi bile önemsiyoruz. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil, olmayacak da.

Kendinizi yenilemeniz gerekiyor, kadrolarınızı yenilemeniz gerekiyor. Rant değil toplumsal huzur, barış, özgürlük, refah, adalet peşinde koşmanız gerekiyor.

İnanın bana, yukarıdaki gibi siyaset yapma devri çoktan bitti, bunu zamanla daha iyi göreceksiniz ya da siz bilirsiniz, zaman zaten size bunu acı bir şekilde gösterecek.

Hiç yorum yok: