Elinde bavuluyla çıktı apartmanların merdivenlerinden usulca; komşularını
gürültü yapıp da uykularından uyandırmak istemiyordu.
Kapının kilidini yavaşça açtı.
Çarpıp gürültü olmasın diye yavaşça kapatırken kapıyı, evin girişinde duran
aynaya kendini bir daha üzgün görmeyeceğine dair söz verir gibi baktı.
Evde sadece sokaktan gelen kuş sesleri vardı, bir de onu karşılayan
kedilerinin sesi.
Etraf çok dağınıktı, hiç olmadığı kadar.
“Nasılsa yedek anahtar vermiştim ona, tüm güvenimle…” diye düşündü,
“Kedilere bakmaya geldiğinde nasılsa evi de toparlar.” diye hayal etmişti
kafasında, her şeyi bırakıp giderken, evin dağınıklığı bundandı.
Ama gidememişti, buradaydı;
Kalbinden gelen komut, beyninden gelen komuta baskın çıkmıştı.
Hazırladığı ufak bavulu sakince boşaltırken, düşünceler yine akmaya başladı
zihninden.
“Uzun zamandır bir umudun içine hapsedildim. Ben miydim kendimi buna mahkum
eden, yoksa başkaları mı?”
Dolabını yerleştirirken, kullanmadığı ve hala evinde tuttuğu ne çok
kıyafeti ve eşyası olduğunu fark etti, bir yandan da onları seçmeye başladı.
Kendine sorular sorarken, gözyaşları yanaklarından halıya doğru
süzülüyordu.
“Eğer başkasıysa beni gerçekleşmeyecek bir umudun içine hapseden, bunu
yapmasına nasıl göz yumabildim? Kendime bunu neden yaptım?”
Kediler merakla ve hızla yanına geldiler, mırlayarak bacaklarında dolanmaya
başladılar, “Merak etme, biz yanındayız, her şey düzelecek, eskisinden bile
daha iyi olacak.” der gibiydi tavırları.
Apartman kapısının önündeki sokak kedisini hatırladı birden, “Ben de senin
gibiyim demiştim ona. Eğer o da benim gibiyse onun da karnı zil çalıyordur
açlıktan.” diye düşündü.
Kalbinden ve beyninden ortaklaşa gelen komutla beraber kendi kedilerinin
mamasından alıp merdivenlerden aşağıya inmeye başladı, sokaktaki bilge kediye
vermek için.
Kedi mamasını yerken, o da onu kendini sever gibi okşuyordu, kedi de ona
mırlayarak ne kadar mutlu ve müteşekkür olduğunu anlatıyordu.
Merdivenlerden çıkarken, komşuların evlerinden gelen seslerle hayatın yavaş
yavaş akmaya başladığını anladı.
İçeri girdiğinde kedileri onu her zamanki mutlulukla karşıladı yine.
Ne güzeldi böyle karşılanmak, “Ben daha önce kedisiz bir evde nasıl
yaşayabildim?” diye geçirdi içinden.
Ayırdığı eşyaları ve kıyafetleri vermek için belediyelerin numaralarına
baktı internetten, kullanmadığı nesnelerin ihtiyaç sahibi kalplere gitmesi
için.
“Bazen insanların elinde kalan tek şey umut etmektir.” diye düşündü, evinde
ihtiyaç duymadığı ve başkalarının kullanabileceği neler olabilir diye etrafa
göz gezdirirken.
“Belki ben de başkasına umut olurum bu sayede; onu umudun içine hapsetmek
için değil, hayatını güzelleştirmek için.”
Zil çaldı, kapısının hemen arkasında duruyordu onun birkaç dakikalığına da
olsa gittiğinden ve hiç olmadığı biri gibi geri döndüğünden habersizce.
Kocaman bir gülümsemeyle açtı kapıyı, “Simitler sıcak.” dedi, “Vegan olan
başka bir şey olmadığı için bunu aldım çıtır çıtır yeriz diye, hadi çay koy,
ben diğer kahvaltılıkları hazırlarım.”
Çay koyarken kalbiyle düşünmeye başladı yine: “Her şey bitince acısını
çıkarırız belki yapamadıklarımızın, her şey bitmese bile belki bir yolunu
buluruz. Hatta hızımızı alamayıp içimizde kalan tüm şeyleri de yaparız belki
bir gün, söyleriz, yeriz, içeriz, bağırırız, sarılırız, ağlarız…”
Kedileriyle beraber otururken sofraya, ona kullanmadığı giysi veya eşyaları
olup olmadığını sordu.
“Yarın belediyeden kullanmadığım eşyaları almaya gelecekler, istiyorsan sen
de getir, hepsini beraber verelim.”
Kafasını mutlulukla aşağı yukarıya sallayan bir “Olur.” yanıtı aldı beden
dili ve jestlerle.
“Bazı sonlar tanıdıktır.”
diye geçirdi içinden, “Yine eski bir sona yaklaşıyorum; ama bu sefer ben
yeniyim, farkındayım. Sahip olduğum tek şey şu an. Sadece şimdi. Bana ait.
Sonsuz olasılıkla dolu.
Hepsi bu kadar.”