10 Ekim 2020 Cumartesi

Kara Delik

 

Akşamüstü.

Hava daha kararmamış.

Yere düşen sarı sarı yapraklar arasında eve doğru gidiyorum uça uça, kurtulduğum bütün olasılıkların hafifliğiyle.

"Acaba iyi sanıp kendime ağırlık yaptığım başka neler var?" diye soruyorum kendime.

Kendi kendime sırıta sırıta yürüyorum yolda, size de oluyor mu?

"Bırakmayı bilmek lazım." diyorum içimden,

"Hiçbir şeye tutunmamak lazım. Bahanelere, geçmişe, kişilere, şeylere, olaylara, mekanlara, zamana... Hiçbir şeye…"

Sonra her zamanki gibi düz yolda yürürken takılıp sendeliyorum ve sonunda güle güle, sağ salim eve varıyorum.

Sonra uzanıyorum kanepeye, kedilerim de kıvrılıyor hemen yanı başıma.

Önümde kitap açık, evreni anlatıyor.

Kitabı okudukça kara deliklere benzetiyorum hepimizi.

Gökyüzünde çökmüş yıldızlardan oluşuyormuş kara delikler, kendi ağırlıklarıyla içlerine doğru çöküyorlarmış.

Tanıdık geldi mi?

Yeryüzünde çökmüş insanlardan oluşmuyor mu insanlık, kendi ağırlıklarıyla ve kendine ağırlık ettikleriyle içlerine doğru çöken insanlardan?

Halbuki içimize çökmememiz lazım bizim, içeriden genişlememiz lazım.

Kendimize o kadar uzağız ve kendimizi o kadar sabote ediyoruz ki,

İçimize bir labirent örmüşüz, kendimize kavuşmamızı engelleyip geciktiriyoruz.

Halbuki labirentin yaratıcısı da bizleriz, yola çıksak hatırlayacağız.

Kara deliklerdeki gibi zamanı bir anlığına yavaşlatsak, zihnimizi bir an sustursak,

Bütün o telaşı, kaygıyı, geçmişi, geleceği, gereklilikleri atıversek bir kara deliğin içine,

Sadece bir an o labirentin sonunu görebilsek…

Labirent de biziz, onu yaratan da.

Yolun başı da biziz, yolun sonu da.

Başımıza ne geliyorsa, ne yaşıyorsak, hepsi kendimizden kaynaklı.

Yaşamak yeterince zorlaşabiliyor,

Labirentlerle, tuzaklarla, oyunlarla, hesaplarla daha da zorlaştırmak ne kadar mantıklı?

Sorular biraz azalınca, hemen içime dönüyorum, kendime ne zorlukta bir labirent kurmuşum diye.

Kara delikleri hayal ederek dalıyorum daha sonra uykuya,

İnsanlığın girdiği bütün sınavları vermesi ve sınıfta kalmaması umuduyla…

Hiç yorum yok: