Bütün dünyanın acısını içinde hisseden, empati kuran, dünyadaki hiçbir şeyin garanti olmadığının bilincinde olan, duyarlı, her şeyi düşünen, her şeyin farkında olan, her şeyi takip eden bir avuç insan ve yaşadığı toplumda ve dünyada olup bitenden habersiz, olanlardan haberi olsa bile ucu kendine dokunmadıkça hiçbir şey umurunda olmadan yaşayan bir sürü bencil insan…
Aylan bebeğin kıyıya vuran cesedini görünce içi parçalanan insanlık ve iki sınır arasındaki hiçbir yere ait olmayan o boşlukta olan bitenden haberi olmadan yaşama tutunmaya çalışan ve gecenin bir vakti soğukta aç kalan, üşüyen, hayat mücadelesi veren nice Aylan bebekler…
Alabora olan botlarda yaşamını yitiren küçücük çocuklar, sınırı geçmeye çalışan “İNSAN”ları küfürle ve silahlarla karşılayanlar ve maalesef ülkemizde bazı şehirlerde de halk tarafından linçe maruz kalan ve “taş atmayın, biz zaten savaştan yorulduk.” diyen hiçbir yere sığdırılamamış mülteciler…
Bir yanda insanlığından utanan, vicdanları yüreklerini yakan, çözüm üretmeye çalışan ve elinden geldiğince maddi ve manevi anlamda paylaşımcı olan hassas insanlar, diğer yanda yaptığı insan kaçakçılığını gururla ve bütün ayrıntılarına kadar hiç çekinmeden basına anlatan ve insanların çaresizlikleri üzerinden para kazanan insanlar…
Bir yanda evladını, kardeşini, eşini, ağabeyini, yeğenini kaybettiği için canı yanan kadınlar; bir yanda sosyal medyada savaş çığırtkanlığı yapan, içine o ateş hiç düşmemiş, savaşı bilgisayar oyunu sanan empati yoksunu kadınlar; bir yanda da en ağırı, televizyonda Rus kadınlar üzerinden bütün kadınlara yapılan hakaret…
Bir yanda artık mutlu şeyler konuşup yaşamak isteyen insanlar, diğer yanda yaşama hevesini, neşeyi, huzuru hiç düşünmeden öldürmeye çalışanlar...
Bir yanda din, dil, ırk, statü, para, cinsiyet ayrımı yapmadan herkesi korumanın yollarını düşünen ve her can için mutlu bir hayat üzerine kafa yoran insanlar, bir yanda da sosyal medyada kendi görüşüne uymuyor diye düşünceleri yüzünden başkalarını ihbar eden insanlar…
Bir yanda çöp bidonlarından yemeğini çıkarmaya çalışanlar, açlıktan ve yoksulluktan intihar edenler; diğer yanda biriktiren, paylaşmayan, har vurup harman savuran ve hiç doymayan insanlar…
Bir yanda 26 Şubat’taki depremde karısı ölmesin diye ona siper olup ölen eş, bir yanda boşanmak istiyor diye karısını öldüren erkek…
Eric Hobsbawm’ın bahsettiği “aşırılıklar çağı”nda yaşıyor gibiyiz. Ortasını bir türlü bulamıyoruz. Dengeyi bir türlü sağlayamıyoruz. Olayların hep masumların ve yoksulların başına gelişini izlerken, bazen aldığımız nefesin bile farkında olmadan geçiyor zaman, ister istemez çok kaptırıyoruz.
Yeterince kötü şey yaşandı. Bir an önce kendimize gelip, şu ana kadar yaptığımız ve bundan sonra yapacağımız seçimleri iyice düşünmemiz gerekiyor. Hayatımız yaptığımız seçimlere göre şekillenecek.
Mart yeniden geldi. Bundan sonraki martları huzurla, mutlulukla, umutla, korkusuzca, kaygısızca ve sağ olarak karşılayabilmek bizim hakkımız. Lütfen her düşüncenizin farkında olun. Etrafa yaydığınız enerjiyi kontrol edin. Seçimlerinizi yaparken her şeye geniş açıdan bakarak ve sadece kendi çıkarınızı düşünmeden yapın.
Umudu, sevgiyi, olumlu düşünmeyi, paylaşmayı, sarılmayı, mutluluğu, barışı, huzuru yeniden ve hep beraber yayalım.
Karanlığın kazanmasına “BİR”likte engel olalım.
Karanlığa inat, birbirimize iyice sarılıp gücümüzün farkına varalım.
Karanlığa inat, ışığımızı hiç olmadığı kadar parlatalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder