28 Temmuz 2020 Salı

Kime Dürüst Dediğimize Dikkat Etmeli miyiz

Asla bir kopya olmayın.

Sonra bir bakmışsınız hayat bitmiş ve siz hayatınızı hep başkaları olmak için, başkalarına benzemek için, başkalarının hayatını izleyerek harcamışsınız;

Üretmeden, farklılığını ortaya koymadan, kendini tanıdığını sanarak, her şeyi bildiğini düşünerek, ter dökmeden, çabalamadan...

Sizce nedir alıp veremediğimiz hayatla, hayatlarımızla?

Neden uğraşırız kendimizle ve başkalarıyla bu kadar, çözümler değil sonuçlara yoğunlaşarak?

Her zaman ne yaptığımız önemli olacak, neyin üstesinden geldiğimiz, neye rağmen gülüp mutlu olmayı başarabildiğimiz,

Ayakta nasıl dimdik durduğumuz, neyi nelere ve kimlere rağmen başardığımız önemsenecek.

Herkes kurban, herkes kaybetmiş, herkesin başına acı olaylar gelmiş, sizin farkınız ne peki?

Ne yaptınız, pes mi ettiniz, nefret mi ettiniz, vaz mı geçtiniz, küstünüz mü hayata ve umuda?

Yoksa her şeye rağmen -hatta kendinize rağmen- üstesinden mi geldiniz, inat mı ettiniz, umudunuzun son damlasına kadar direndiniz mi?

Önce kendinizle yüzleşin, kendinize hesap verin,

Sorunlarınızın karşısına ne yaptığını bilen biri olarak çıkın -şuursuzca yaşayan biri olarak değil!

En başarılı olduğumuz konular yargılamak, eleştirmek, kınamak –kendimize dönüp bakmadan, yavaş yavaş eleştirdiğimiz şeye dönüşerek…

Eleştirdiğiniz şeye dönüşerek eleştirdiğinizi yenemezsiniz.

İçi gerçekleştirilmiş vaatler ve eylemle doldurulmamış sloganlarla bir yere varamazsınız.

Dürüstlük sadece özünde ve sözünde bir olmak değildir, gerektiğinde bırakabilmek ve zamanı gelince gidebilmek dürüstlüktür.

Çoğunluğun faydasını etkileyecek durumlarda, sadece kendisinin ve çevresinin faydası için ısrarcı olmamak dürüstlüktür.

Kişilikli insanları göz ardı edip harcamamak dürüstlüktür.

Dürüstlüğün birçok bileşeni vardır; o yüzden o sıfatı herkes hak etmez.

Kime dürüst dediğinize dikkat edin; hak edene mi, biat ettiğinize mi, başkalarının yönlendirmesine göre mi dürüst etiketini yapıştırıyorsunuz insanlara?

Biat etmek kişiliğinizi, yaşadıklarınızı, yaşayacaklarınızı hiçe sayıp çöpe atmaktan farksız;

O yüzden kendi irademizle yaptığımız seçimlerle hayatımıza yön vermemiz çok önemli.
Hayatımızda hep güzel seçimler yapalım.
Yaptığımız seçimlerle sadece kendimizi değil, herkesin hayrını düşünelim her zaman.
Farklı kaynaklardan araştıran ve okuyan kişiler olup, önümüze koyulan her şeye inanmadan önce onu sorgulayalım.
At gözlüklerimizi çıkaralım.
Önyargılarımızdan, inadımızdan, sabit fikrimizden kurtulalım her konuda.
Kendimizi de başkalarını da kısıtlamayalım, buna hakkımız yok.
Yaptığımız her seçimi sevgiyle, şefkatle, dürüstlükle, adilce, kendimizi yenileyerek ve herkesin hayrına olacak şekilde yapalım.
Aklımıza, bedenimize, ruhumuza işlemiş olan bu bencilliği ve ayrılığı sökelim artık.
Hepimiz insanız.
Hepimizin hayal kırıklıkları, korkuları, umutları, kızgınlıkları, umutsuzlukları, başarıları, başarısızlıkları var.
Birbirimize karşı sabırlı, anlayışlı, nazik olmayı hiçbir zaman unutmayalım; çünkü hepimiz kırılgan varlıklarız.
Bugün içimizden tüm bu kötü, düşmanca ve ayırıcı duyguların çıktığı ve birbirimize karşı her zaman anlayışlı, sabırlı, nazik ve dürüst olduğumuz günlerin başlangıcı olsun.
Yol göstericilerimiz her zaman sevgi ve şefkat olsun.
Bugün yaşanacak diğer günlere umut olsun.
Öyle olsun.

 


21 Temmuz 2020 Salı

Ormandaki Ağaçlar, Dikenli Güller

Ormandaki ağaçlar gibiyiz, köklerimiz toprağın altında birleşiyor, yollarımız ayrı, fark etmesek de yönümüz bir; ama çoğumuzun pusulası bozuk.

Sonunda bedenimizin döndüğü yer yine o kökün beslendiği toprak. Hayat bu kadar. Kesin olacağını bildiğimiz tek şey ölüm.

Dünya'ya baktığımız gözlerimizi ve kalbimizi biraz daha büyütmemiz lazım.

İyi insanlar olmak için daha fazla çabalamamız lazım.

Geçmişi ve geleceği düşünmeyi bir an önce bırakmamız lazım.

Herkesin seçimlerine saygı duyup, yargılamayı ve eleştirmeyi bırakıp, birbirimizin hayatını kolaylaştırmaya yoğunlaşmamız lazım.

Önümüze konulanlarla ve bize söylenip öğretilenlerle yetinmeyip daha fazla okumamız lazım.

Kendimizi ve birbirimizi daha fazla sevmemiz lazım. Ben hepimizi çok seviyorum.

Ağaçlar çok şey anlatır, doğa çok şey anlatıyor, duymayı ve anlamayı hemen öğrenmemiz lazım.

Vücudumun çeşitli yerlerini defalarca kırdığım için çok iyi biliyorum, kırık acısı sonradan çok hissediliyor ilk güne göre, hatta kırık değil diyorsun o şokla, ertesi gün hissettiriyor acısı kendini.

Geçmişten bugüne kadar hepimizin kalbi ne çok kırıldı, ne çok dağlandı değil mi?

Bazıları acısını arttırarak hissettiriyor, dayanılmaz bir kalp kırıklığı olarak alıyor yerini anılarımızda.

Bu acı nasıl geçer? Sakin kafayla, kendine inanarak, daha fazla severek, daha fazla şefkatle, birleşerek, bütün olarak, bir olarak.

Aziz Nesin kim bilir gördüğü ve yaşadığı hangi acılar sonunda kurdu bu cümleyi: "Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyerek yaşattığınız yılanların bir sonraki hedefi siz olursunuz."

Ya da bir bakmışsınız, siz o herkesin kendini korumaya çalıştığı yılanlardan biri olmuşsunuz.

Nasıl başladığınıza, günler geçtikçe neye dönüştüğünüze ve etrafınıza zarar verip vermediğinize bakarak ilerleyin.

Dikkat edin, ilerledim sanıp da başladığınız yerden daha geriye gitmesin insanlığınız.

Kınadığınız şeye dönüşüp siz de o kınananlardan ve uzaktan hayal kırıklığıyla bakılanlardan olmayın.

Hayatın şu geçiciliğinde, kalıcı kalp kırıklıkları olmasın geride bıraktığınız izler.

Mevlâna "Sevgiyle, diken güle dönüşür." demiş. 
Egoyla, kibirle, kıskançlıkla, güçle, güç zehirlenmesiyle, taklitle, tatminsizlikle, kendini sevmemekle de var olan sevgi dikene dönüşebilir; daha önce iyi olarak gördüklerini kötü olarak görür insan ve bunun kendisinden kaynaklı olduğunu bile göremez, gerçekleri sevmez; çünkü aslında kendini sevmez.

Çok öldük, çok da doğduk geçmişten bugüne.

Hatta her saniye yeniden doğduk.

Birazdan yeni bir güne yeniden doğacağız; ama nasıl doğacağız?

Ben kalbimdeki kırıklıklara rağmen onları sarıp sarmalayarak doğacağım;

Hiç olmadığım kadar sabır, sevgi ve şefkatle doğacağım yeni güne,

Müthiş bir umut ve aydınlıkla doğacağım.

Peki sen nasıl doğacaksın?


9 Temmuz 2020 Perşembe

Umut Fakirin Ekmeği Değil, Güçlünün Zehiri

Nasıl ağaca, serinliğe, gölgeye ihtiyaç duyuyorsa doğada tüm canlılar; insanlar da dik duruşlu ve dürüst birini görünce ona doğru çekiliyor. İnsanların içindeki güveni ve umudu öldürmeyin ki, gölgeleri genişlesin.

 

Günübirlik çıkarlar ve beklentiler için değişen insanların aksine, doğası gereği ve asilce uyum sağlamak için, nasıl derisini değiştirmeye ihtiyaç duyuyorsa yılan; her zaman kendi kalıp, başkaları için değişmeyen, sürekli kendini geliştiren insanların kalbini kırmayın ki, yanlışa yanlış diyebilen erdemli insanlar çoğalsın.

 

Bunu kendiniz bile yapmış olsanız haksızlık karşısında tavır alın ki, yarın haksızlığa uğradığınızda insanlar sizin yanınızda olsun. Her zaman doğrunun yanında durun ki, insanlar hayatın acımasız olduğunu düşünmesinler. Oysa acımasız olan insanlar, hayatın bir suçu yok. Hayat net. Hayat olduğu gibi. Hayat tüm asilliğiyle insanların amansızlığı içinde suçsuzca akmaya devam ediyor. Hayatı öyle görmeyi sağlayan zorla korku, din, ayrımcılık öğretilen zihinlerimiz. Keşke herkes hayat kadar net olsa.

 

Her şeye rağmen insanların çok iyi olduğu bir konu var, haklarını yemeyelim: Suçu başkalarına atmak. Hayat suçlu olur, güneş suçlu olur, toprak suçlu olur, başkası suçlu olur; ama insanın kendisi asla suçlu olmaz. Ben kendimden biliyorum hayatı, her şeyde hep kendinde hata arar, hep kendini eleştirir; çünkü kendini değiştirmek daha kolaydır ve insanların bencilliğini görmekten daha az acıtır. Neden başkaları da hayat gibi yapmıyor, o zaman her şey çok daha kolay olmaz mı?

 

Her gün için, bugün için, yarın için, birkaç ay sonrası için, net olmayan ileri bir tarih için zalimce umut pompalayanlar, verdiği sözleri asla tutmaz. İnsanların hayatını, sağlığını, psikolojisini, eşini, ailesini nasıl etkilediğini düşünmez, düşünürmüş gibi bir imaj çizer; halbuki tek düşündüğü kendisi ve yakın çevresidir. Bunlar yüzünden insanlar umut kelimesinden korkar hale gelir, hatta hayalleri ve kalbi defalarca kırıldığı için yorgun ve bitkin düşen bu insanların ilahi adalet kelimesini duyunca tüyleri diken diken olur.

 

Hayatın içinde her zaman dürüstçe, iyi ve güzel bir dünya için mücadele veren bu insanların içinde öfke birikmeye başlar yavaş yavaş; çünkü bu umut tacirleri başkalarına karşı inançlarını ve güvenlerini sarsmış, içlerinde umut kırıntısı bırakmamıştır. Hayatın içinde bir sürü kötülük, sahtekarlık, vicdansızlık yapan insanların her zaman kazanacağına olan inancı artmaya başlamıştır bile bu yorgun kalplerin. Aslında bu kişiler o kadar iflah olmaz birer savaşçıdır ki, nasıl oluyor bilmem, dakikalar sonra insanların iyi niyetli olduğuna inanacak kadar çıldırmış ve herkesin ne kadar iyi ve güvenilir olduğunu düşünmeye başlayacak kadar iyimserdir. Yaşadıkları onca hayal kırıklıkları ve kötülere rağmen ne umutları ne de sevgileriyle bir türlü tükenmezler.

 

Haydi o zaman hep beraber soralım:

 

Tüm insanların, tüm dinlerin, tüm yönetimlerin faşistlerinden ve yobazlarından,
İnsanları inanışına ya da inanmayışına göre sınıflandıranlardan,
Kalbi sevgi ve merhametten yoksun olan insanlardan arınmış bir dünya isteği çok mu?


Kendinden olmayan ve kendileri gibi düşünüp inanmayan herkese düşman,

Kalbi atan başka bir canlıyı öldürebilecek kadar gözü dönmüş insanlardan uzak bir toplum hayali çok mu?

 

Yalan söyleyip kandırmadan, insanları olmayacak hayallerin peşinden sürüklemeden,

Tutkuyla ve umutla hayata tutunan insanlara karşı dürüst olmak zor mu?

 

Bugün gökyüzünde zaman zaman bazı kuşlar rüzgarla beraber çok güzel danslar yaptılar,
Survivor’da kimin eleneceği umurlarında değildi,
Ödemeleri gereken bir kiraları ve faturaları yoktu,
Kredi borçları yoktu,
Çevrelerinde onların hayat enerjisini emen, yalan söyleyen, haklarında kötü konuşup dedikodularını yapıp yüzlerine gülen ikiyüzlü birileri yoktu,
İnançları ya da hayata baktıkları pencere sebebiyle onlara baskı uygulayanlar yoktu.
Bugün sahilde umutsuzca uzaklara bakan dalgın insanlar vardı,
Onlar kuşlar gibi dans etmiyordu,
Kuşlar Dünya'da yaşadıkları için insanlar gibi maddi veya manevi bedel ödemek zorunda değildi.
Kuşlar için hayat çok kolaydı,
Kuşlara hayatı zorlaştıran yine insanlardı.
İnsanın olduğu her yerde mutsuzluk vardı.

Kuşlar gibi özgür ve mutlu olsak, çok mu?

 

 


4 Temmuz 2020 Cumartesi

Tecavüze, Tacize, Şiddete Susma!

Belki biz şu anda fiziksel olarak bir şeyleri yaşamayanlarız; ama hepimiz yaşayanlar kadar yaralanıyoruz, her olayda biraz daha öfkemiz artarken güvenimiz azalıyor, canımız çok yanıyor. 

Kutlama olması gereken geceler, cenazeye dönüşmesin.

Umut dolu olması gereken haftalar, umutlar öldürülmesin.

Mutluluk ve kahkaha saçılması gereken günler, mermiler saçılmasın. 

Her gün kötü anıları geride bırakıp, güne büyük hayallerle başlamak yerine, korku ve kaygıyla başlamayalım.

Cehalet, para, inançlar yüzünden şiddet ve ölümler artmasın.

 

Küçükken hem Aydın'da hem de Denizli Çivril Şenköy'de Kuran kursuna gitmiştim, çocukken cevşenler takıp dolaşırdım, uyumadan önce bildiğim bütün sureleri okur da uyurdum. Büyüdükçe bunlarla yetinmedim; aile, okul, toplum böyle diyor diye doğrusu budur demedim, başka dinleri araştırdım, başka inanışları araştırdım; ama hep diğer inananlara ve insanların seçimlerine saygı duyarak düşüncelerimi değiştirdim. Başkalarının seçimlerine, inancına, hayat tarzına hep saygı duydum. O zamanlar İslam bu kadar kullanılan, aşağılanan bir inanç haline getirilmemişti, cehalet ve para insan ruhunu bu kadar ele geçirecek kadar güçlü değildi.

 

Karşımdaki insanın siyasi görüşüne, dinine, hayat tarzına, giydiğine, yediğine, içtiğine, okuduğuna, sevdiğine, işine, nereli olduğuna, parasına, dış görünüşüne, diline, ırkına vd pek çok şeye bakmadım hiç çocukken; bunlar konuşulmazdı bile; iyi insan mı ona bakardım, herkes öyle yapardı. Hepsi de Atatürk sayesinde. 

 

En çok kadınlara şaşırıyorum. Çalışıyorsan, oy kullanıyorsan, sokakta dolaşıyorsan, köle değilsen, fikrini söyleyebiliyorsan, sana mal gözüyle bakılmıyorsa şu anda yeterince sahip çıkıp savunmadığın Atatürk sayesinde.

 

Bebekler, çocuklar, kadınlar ve hayvanlara yapılan her türlü şiddet ve tacize, tecavüze en ağır ceza verilmeli ki bu insan olmayı unutmuşlar bir daha böyle bir şeye cesaret edemesin.
Laf atan kişi hemen içeri atılsın ki kimse bu kadar ileriye gidemesin.
Trafikte kadını cinsiyeti yüzünden sıkıştıran kişinin ehliyetine süresiz el konulsun ve öyle bir para cezası kesilsin ki, bak bakalım trafikte en ufak bir hata yapıyor mu.

Bunlar yetmez !

Aileye inmeli, dine inmeli, eğitime inmeli...
Bu insanların hayatları nasıldı?
Bu canilerin çocuklukları nasıldı?
Bu sapıkların aileleri, öğretmenleri, arkadaşları nasıldı?
Bu vicdansızlar neler yaşadılar da bu hale geldiler?
Bu insanlar ne ara çıktılar insanlıktan?

Hayvanların, bebeklerin, kız ve erkek çocukların, kadınların YÜCE TÜRK ADALETİ tarafından en titiz şekilde korunmasını;
Suç işleyenlerin aklından benzeri iğrençlikleri geçiren sapıklara örnek teşkil edecek en ağır şekilde cezalandırılmasını;
Sokakta saat kaç olursa olsun ve ne kadar açık ve kısa giyersek giyelim içimizde en ufak bir korku olmadan yürüyebilmeyi;
Abilere, amcalara, eniştelere, dayılara, babalara, dedelere ve kısacası erkeklere güvenebilmeyi hepimiz adına tüm kalbimle istiyorum !

Biz çocukken yaşlı bir amca ya da teyze gördüğünde karşıdan karşıya geçmelerine yardım et diye öğretirlerdi bize. Şimdi biz etrafımızdaki çocuklara yaşlı amcalardan uzak durmasını öğretiyoruz.

Hırs, her türlü din, para ve korkuyla yönetilen bir Dünya'da değil;
Biriktirerek değil de paylaşarak; gelişip, ilerleyip, aydınlanarak,
Sevgi, adalet, ve güvenle dolu; doğaya, hayvanlara ve yaşadığımız gezegene saygılı,

6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi gibi kadınların haklarının nice kanunlarla korunduğu,

Kadınların kendilerini asla yalnız, çaresiz, güçsüz, dışlanmış, korkmuş, umutsuz hissetmediği,
Çocukların mutlulukla attığı kahkahalarının kulaklarımızda çınladığı, huzurlu bir Dünya'da yaşamak dileğiyle...

 

Ve sakın unutmayalım: Eğer bugün bir haksızlığı görüp de haksızlığa uğrayanın yanında olmazsak, yarın aynı şey bizim başımıza geldiğinde kimseden destek beklemeye hakkımız olmaz. Artık bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diye düşünmekten vazgeçip yılan gibi üzerinizdeki o eski deriyi atmanızın vakti geldi. Hiçbir zaman geç değil, her şey geçici ve yapıp yapmadığımız her hareketten biz sorumluyuz, seçimlerimizi ona göre yapmalıyız. Haksızlığın karşısında tarafsız olursanız, haksızlık edeni desteklemiş olursunuz. Ne güzel bir sözdür: Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”