Gördüğüm en iyi karikatür hayat, bildiğim en iyi mizahçı Tanrı/Allah/Doğa/İnsan/Kaynak/Enerji (Neye inanıyorsan)…
Bazen senaryoyla, çoğunlukla doğaçlama, oynuyoruz bize biçilenlerden seçtiğimiz oyunumuzu, birer mizah tiplemesi olarak mizahçının karikatüründe. Bazen dram, bazen
çok komik, en fazla trajikomik;
bazen biz trajikleştiriyoruz, bazen diğer tiplemeler…
Geçmişe dönüp eski sayılarımıza bakıyoruz,
eskiden yaptıklarımıza gülüp geçiyoruz,
şimdi olsam yapmazdım diyoruz; çoğu zaman da
kendimizi gereksizce kahrediyoruz geçmiş için, şimdiki anımızı bu şekilde
harcayıp zihnimizde yeni kötü anılar çöplüğü oluşturuyoruz.
Hepimiz birer mizah dergisiyiz; ama ben en çok
gelecek sayılarımızı merak ediyorum; çünkü
her an bir duygu türbülansındayız, dengede kalabilmeyi kendimize de başkalarına
da çok zorlaştırıyoruz.
Kendimizi
sürekli başkasına, hayatımıza, kendimize kızarken bulmuyor muyuz?
Tam
“Şimdi uyanığım, dengedeyim.” dediğimiz anda kontrolümüz dışında bir şey
gerçekleşiyor ve duygularımız yine türbülansa giriyor, fark ediyor musunuz
mizahı?
Fark
etmezseniz eğer hayat hep yaralı, acı içinde ve mutsuz geçer; olaylara
baktığımız yeri değiştirmemiz ve biraz genişletmemiz gerekiyor.
F.
Lenoir bilgelikle ilgili yazdığı kitapta mizahın erdemlerinden bahsediyor:
“Mizah bana bilgeliğin vazgeçilmez bir unsuru gibi geliyor. Bir taraftan,
varmaya çalıştığımız ideal ile yaşadığımız gerçeklik arasındaki -trajik ve
dolayısıyla gülünesi- boşluğu doldurmaya imkan verir. Hayıflanıp ağlamaktansa,
sınırlarımıza, yaralanabilir taraflarımıza ve eksiklerimize gülmek daha iyidir.
Diğer taraftan mizah, bizi daha yolun başında ciddi, kibirli ve kendini
beğenmiş bir hale sokabilecek ruhsal yolculuğumuz içinde bizi hafifletir ve daha
mütevazi hale getirir.”
Bu
yok edici kontrol duygusundan kendimizi çekip kurtarmamız gerekiyor.
Başkalarının nasıl düşüneceğini, ne yapacağını, kimlerle görüşeceğini, ne
konuşacağını vd. biz belirleyemeyiz. Bizim belirleyeceğimiz ve üzerinde kontrol
sahibi olabileceğimiz tek şey kendimiziz; kendi düşüncelerimiz, duygularımız,
olaylara vereceğimiz tepki, olaylar karşısında hissedeceklerimiz… Zaten kendi
üzerimizde kontrolümüz olmadığı için sürekli başkalarını düşünüp onlarla
uğraşıyoruz.
Kendimizi
ve başkalarını rahat bırakmayı hak ediyoruz, mutluluğu gerçekten hak ediyoruz.
Ama en derinlerde yatan komplekslerimiz ve kendimizi değersiz hissetmemiz
yüzünden (kendimizi gerçekten sevmememiz), bu başkalarını kontrol duygumuzu
sevgi adı altında maskeliyoruz. Gerçek sevgi kontrol etmeye çalışmaz, hakimiyet
kurmaz, özgür bırakır, olduğu gibi sever, değiştirmeye çalışmaz; hangimiz
gerçekten seviyoruz? Hangimiz kendimizi gerçekten seviyoruz? Peki hangimiz
kendimize karşı dürüstüz?
2021’de yeni bir defter açtık ya hepimiz, ben kendimi
zorlamak istiyorum, daha iyi ve her an uyanık (farkında, bilinçli) olmak için. Kendimi yıkık dökük bir ev gibi hissetmek için bir sürü
sebep bulabilirim, bir enkaz gibi; ama tercihim bu sene asla böyle hissetmek
olmayacak. Onun yerine o enkazın önünde açan çiçekler ve yeşeren tazecik
bitkiler gibi hissetmeyi seçeceğim, o enkazı gerekirse yerle bir edip yeniden
temellendireceğim ve bunu hep kendimle dalga geçerek, kendimi severek, hayatı
her şeyiyle kabul ederek yapacağım.
Bütün hatalar benim, bütün
acılar benim, bütün hastalıklar benim, bütün gözyaşları benim ve bunların hepsi
muhteşem birer öğretmen, bu öğretmenler bana her seferinde bunlardan daha
fazlası olduğumu, hayatın bundan daha fazlası olduğunu öğretiyor. Gördünüz mü? Bu tamamen baktığım yerle ilgili, nasıl
hissetmeyi seçtiğimle ilgili. Dramda boğulmayı değil, olanı neşeyle kabul
etmeyi seçiyorum. Başıma gelen şeyin beni beslemesine izin veriyorum, beni
tüketmesine değil.
Üzerinde kontrol etme gücüm olmayan şeylerin beni yıllarca
yıpratmasına izin verdim, sizin de yaptığınız gibi; artık istemiyorum, elimden
geleni yapmanın verdiği rahatlıkla kendimi hayata tamamen teslim ediyorum.
Sanki hayatım dümdüz bir yoldu, yolun sonunda türlü bahanelerle göz ucuyla bile
bakmaya korktuğum bir uçurum vardı ve o uçurum hayattı. Ama şimdi yolun
sonundan kendimi o uçuruma büyük bir iç huzuruyla bırakıyorum; hayatın içinde
eriyerek, onunla iç içe geçerek, her atom parçasında kaybolarak, her atom
parçasında tekrar tekrar doğuyorum.
Bugün aynaya baktığında kendinde beni de görür müsün?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder