2020’nin
ikinci sezonu gibi başladı 2021.
Değiştik
diyoruz, değişeceğiz diyoruz, değişmeliyiz diyoruz; ama sadece konuşuyoruz.
Hiç
durmadan konuşuyoruz. Dinlemeden, anlamadan konuşuyoruz.
Belki
biraz sussak, kafamızdaki kurbanı sessize alıp kendimize acımayı bıraksak,
zihnimizdeki yargıcı sessize alıp kendimizi ve başkalarını yargılamayı bıraksak,
belki söylediklerimizi yapabilmek için biraz enerji kalır içimizde.
Ama
bunun yerine kendimizi de başkalarını da tüketiyoruz.
Tüketmek
uzmanı olduğumuz bir konu, üretme konusundaki başarısızlığımızın aksine.
Hayatımızı
öyle bir tüketiyoruz ki, geriye bizden sadece bir tahta parçası kalıyor, o da
geçici üstelik (Öldükten sonra mezarlık yapılana kadar mezar başına konulan
tahta parçası.).
Anılarını,
sevdiklerini, varsa ürettiklerini ve diğer her şeyi bir kenara bıraktığında
gözle görülür tek şey bu.
Çok
dar bir açıdan bakarsan hayat aslında sadece bu, geriye kalan bu.
Bir
isme çok şey sığdıran bir tahta parçası.
Hayatı,
kendini, insanları, geleceğini, şimdini, verdiğin anlamları tekrar tekrar
gözden geçirmene sebep olan bir tahta parçası.
İnsanların
hayatlarının özeti, birer tahta parçası.
Sana
göre belki yabancı bir hikâye,
tanımadığın kişinin isminin yazdığı bir tahta parçası.
Ve
düşün, bir gün kendi yakınlarının ismini üzerinde göreceğin bir tahta parçası.
Ve
gözünde canlandır, bir gün kendi isminin de üzerine yazılacağı bir tahta
parçası.
Mezarlığa her gidişimizde o sırada ya
birileri gömülüyor ya da gömülmüş oluyor; yani her seferinde bir öncekinden
daha kalabalıklaşmış oluyor cansız bedenler.
İnsan kendine ya da yakınına ölümü
konduramasa da sanki kendisi ve sevdiği hiç kimse ölmeyecekmiş gibi gelse de
gerçek bu: "Her canlı bir gün ölümü tadacak."
O yüzden ölmeyi beklemeden, geçmişi
gömün toprağın altına bir tohum gibi ve bırakın toprak bütün affediciliğiyle
filizlendirsin o tohumu bir sürü güzel an'la şimdide.
Doğaya teslim edin kendinizi. Kalbinizi
özgür bırakın.
Gömün toprağa o kocaman egonuzu ve çok
bilmişliğinizi kibrinizle beraber ve bırakın toprak onlardan sevgi, huzur,
merhamet filizlendirsin tüm şefkatiyle.
Taşımayın yarına sizi strese sokan,
üzen, endişelendiren her ne varsa.
Bırakın kibrinizi n'olur.
Affedin kendinizi. Affedin insanları. Sadece
affedin.
Sorun kendinize, bu kadar yükü taşımaya
değer mi? Hayatı bu kadar zehir etmeye değer mi?
Doğaya teslim edin kendinizi.
Sahile vuran dalgaların sesini dinleyin,
cırcır böceklerini ve kuşları da.
İnsanın içini huzurla dolduran ağaçların
yeşiline bakın uzun uzun.
Gökyüzüne, bulutlara, yıldızlara, uzayın
sonsuzluğuna dalın saatlerce.
Gerçekten değer mi?
Yarın kibrinize maruz kalan birisi o
mezarlığı kalabalıklaştıranlardan biri olsa ya da siz mezarlığın yeni üyesi
olsanız, gerçekten değmiş olacak mı; yoksa içinizi kocaman bir pişmanlık mı
kaplayacak?
Lütfen doğaya teslim edin kendinizi ya
da doğadan geriye ne kaldıysa ona.
Bir kediyi izleyin, kendinden emin
tavırlarını, hayatının kontrolünü ele alışını izleyin.
Yağmur olun, rüzgar olun, dolu olun,
fırtına olun...
Güneş olun, ay olun...
Doğanın ta kendisi olun.
Doğanın ta kendisi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder