9 Ocak 2021 Cumartesi

Geriye Kalan

 

2020’nin ikinci sezonu gibi başladı 2021.

Değiştik diyoruz, değişeceğiz diyoruz, değişmeliyiz diyoruz; ama sadece konuşuyoruz.

Hiç durmadan konuşuyoruz. Dinlemeden, anlamadan konuşuyoruz.

Belki biraz sussak, kafamızdaki kurbanı sessize alıp kendimize acımayı bıraksak, zihnimizdeki yargıcı sessize alıp kendimizi ve başkalarını yargılamayı bıraksak, belki söylediklerimizi yapabilmek için biraz enerji kalır içimizde.

Ama bunun yerine kendimizi de başkalarını da tüketiyoruz.

Tüketmek uzmanı olduğumuz bir konu, üretme konusundaki başarısızlığımızın aksine.

Hayatımızı öyle bir tüketiyoruz ki, geriye bizden sadece bir tahta parçası kalıyor, o da geçici üstelik (Öldükten sonra mezarlık yapılana kadar mezar başına konulan tahta parçası.).

Anılarını, sevdiklerini, varsa ürettiklerini ve diğer her şeyi bir kenara bıraktığında gözle görülür tek şey bu.

Çok dar bir açıdan bakarsan hayat aslında sadece bu, geriye kalan bu.

Bir isme çok şey sığdıran bir tahta parçası.

Hayatı, kendini, insanları, geleceğini, şimdini, verdiğin anlamları tekrar tekrar gözden geçirmene sebep olan bir tahta parçası.

İnsanların hayatlarının özeti, birer tahta parçası.

Sana göre belki yabancı bir hikâye, tanımadığın kişinin isminin yazdığı bir tahta parçası.

Ve düşün, bir gün kendi yakınlarının ismini üzerinde göreceğin bir tahta parçası.

Ve gözünde canlandır, bir gün kendi isminin de üzerine yazılacağı bir tahta parçası.

Mezarlığa her gidişimizde o sırada ya birileri gömülüyor ya da gömülmüş oluyor; yani her seferinde bir öncekinden daha kalabalıklaşmış oluyor cansız bedenler. 

İnsan kendine ya da yakınına ölümü konduramasa da sanki kendisi ve sevdiği hiç kimse ölmeyecekmiş gibi gelse de gerçek bu: "Her canlı bir gün ölümü tadacak." 

O yüzden ölmeyi beklemeden, geçmişi gömün toprağın altına bir tohum gibi ve bırakın toprak bütün affediciliğiyle filizlendirsin o tohumu bir sürü güzel an'la şimdide.

Doğaya teslim edin kendinizi. Kalbinizi özgür bırakın. 

Gömün toprağa o kocaman egonuzu ve çok bilmişliğinizi kibrinizle beraber ve bırakın toprak onlardan sevgi, huzur, merhamet filizlendirsin tüm şefkatiyle.

Taşımayın yarına sizi strese sokan, üzen, endişelendiren her ne varsa.

Bırakın kibrinizi n'olur.

Affedin kendinizi. Affedin insanları. Sadece affedin.

Sorun kendinize, bu kadar yükü taşımaya değer mi? Hayatı bu kadar zehir etmeye değer mi?

Doğaya teslim edin kendinizi.

Sahile vuran dalgaların sesini dinleyin, cırcır böceklerini ve kuşları da.

İnsanın içini huzurla dolduran ağaçların yeşiline bakın uzun uzun.

Gökyüzüne, bulutlara, yıldızlara, uzayın sonsuzluğuna dalın saatlerce.

Gerçekten değer mi?

Yarın kibrinize maruz kalan birisi o mezarlığı kalabalıklaştıranlardan biri olsa ya da siz mezarlığın yeni üyesi olsanız, gerçekten değmiş olacak mı; yoksa içinizi kocaman bir pişmanlık mı kaplayacak?

Lütfen doğaya teslim edin kendinizi ya da doğadan geriye ne kaldıysa ona.

Bir kediyi izleyin, kendinden emin tavırlarını, hayatının kontrolünü ele alışını izleyin.

Yağmur olun, rüzgar olun, dolu olun, fırtına olun...

Güneş olun, ay olun...

Doğanın ta kendisi olun.

Doğanın ta kendisi...

 

 

Hiç yorum yok: