Yalnızlık bir seçimdir, aynı zamanda da bir sonuç. Bir bakmışsın yanlış tercihlerinin sonucunda katlanılması gereken bir son olmuş senin için yalnızlık veya yaşanılması gereken bir süreç olarak seçtiğin yalnızlığın sonucunda artık yalnız olmadığını görürsün. Bazen hiçbir şey yapmazsın, bazen de sınırlarını zorlayan bir mücadeleye girersin; ama sebepte veya sonuçta yalnızlıkla hep yüzleşirsin; yani kendinle. O yüzden ilk başta yalnızlık, hep tercih sebebi olmalı; çünkü uzaktaki yakınımız bekliyor bizi sessizce keşfedilmek için, dikkatimizi ona vermemiz için. Uzaktaki yakınımızı bulmak zorundayız. Ona teslim olmak zorundayız. O çok değerli, onu uzağa koyan biziz, her anda ve her adımımızda orada, o bizim özümüz, gerçek benliğimiz, maskelerden arınıp ortaya çıkmak için bekliyor, kendimiz olmamızı bekliyor, ikiyüzlülüğü ve sahteliği yenip sahneye çıkmak için can atıyor.
Sevgi ve nefret gibi, yakın ve uzak
gibi, tüm sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeyler, gördüğümüz ve görmek istediğimiz
her şey, tahammül edemediğimiz her şey biziz. Hayat bütün zıtlıklarıyla var oluyor.
Yaşam bütün zıtlıklarıyla içimizden akıyor. Her şeyin sebebi de sonucu da
biziz, bütün iyilerin ve kötülerin ötesinde, yanlışların ve doğruların
ötesinde, seçimler ve sonuçlarla biz belirliyoruz bütün çizgileri. Kendimizi ve
toplumu her an yeniden inşa ediyoruz. Çizgiler ne kadar çoksa önyargılar o
kadar fazla oluyor; tıpkı sınırların çok fazla bencilliğe ve ırkçılığa neden
olması gibi.
Hiçbir düşüncemizin, hiçbir
eylemimizin farkında değiliz. Eğer farkında olup da bu kadar bencilce, yalan ve
riya içinde kararlar alıp uyguluyorsak ışığı biz kapatıyoruz demektir. Kendi
düşüncelerimize ve eylemlerimize gerçekten dikkat ettiğimizde anlayacağız, onlar
sadece bizi değil birçok kişiyi etkiliyor, şimdiyi ve geleceği etkiliyor, yarın
kim olmak istediğimizi etkiliyor, belki de yarın olmak istediğimiz kişiyi
engelliyor, belki bir başkasının yarınını etkiliyor ve belki bir başkasının
hatırlamak istemediği kötü geçmiş bir anı olarak yerini almak üzere…
Daha bilinçli ve daha farkında
hareket edip düşünmeyi kendimize, çevremize ve yaşadığımız topluma borçluyuz.
Kimsenin içindeki ışığı kapatmaya, onu karanlıkta bırakmaya, bir dakikasını
bile karartmaya hiçbirimizin hakkı yok. Etrafımda gördüğüm o kadar bencil,
ikiyüzlü ve maskeyle dolu insan var ki, onlar da benim sınavım diye
düşünüyorum, onlar etrafımdayken daha farkında ve anda oluyorum, kendimi ve
başkalarını koruma duygum daha da güçleniyor. Biz bu kadar çabalarken,
eleştiriye ve değişime açıkken, nasıl bu kadar kibirli ve bencil olabilirler,
nasıl değişmezler, nasıl çabalamazlar diye sormayı bıraktım. Onlara baktığımda
kendimi görmeye çalışıyorum, onlara merhamet besliyorum, bir an kontrolü
kaybedersem merhamet duygumu öfkeye çevirebilecek kadar güçlü bir bencillikleri
olduğu için beni daha da güçlendiriyorlar. Onlar dediğim de ben, onlar dediğim
de toplumun ürünü, onlar ve biz diye bir şey yok, bu mesafe ve ayrılık sadece
zihnimizde; tıpkı en uzaktaki yakınımız olan özümüz, kendimiz gibi.
Dışlamak neyi çözdü ki? Dışlamak
kolaya kaçmaktan başka ne ki? Asıl mücadele olduğu gibi kabullenmek. Asıl
mücadele teslimiyet. Asıl mücadele kararlı olmak ve kararlarını uygulamak. Asıl
mücadele kendin olmak. Hayat akıyor, hayat bizim içimizden akıyor, biz hayatın
içinden akıyoruz. Yakınlık ve uzaklık sadece bizim zihnimizde. Uzak olduğumuz
başka kimse yok, kendimizden başka. Gidilecek başka bir yer yok, içimizden
başka. Olunacak başka kimse yok, kendimizden başka.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder