Çok değil, bir hafta öncesi.
Bir zeytin
ağacına yaslanmış, doğayı seyrediyorum. Her şey ne kadar sakin, insanlar gibi acele
eden yok, kavga eden karıncalar yok, birbirinin hakkını yiyen uğur böcekleri
yok, yalan söyleyen kuşlar yok; doğada herkes saygılı, her şey telaşsız, herkes
şimdide, her şey gerçek…
Sonra bir kedi
geliyor yanıma, “Sizin yaşadığınız bu çağda dünya
herkesin kendi etrafında dönüyor, insanların egoları gözlerini kör etmiş,
empatiyle bencillik yer değiştirmiş.” diyor. Ona haksız olduğunu söyleyebilmeyi
çok isterdim; onun yerine “Olsun, biz yine de iyi, doğru, dürüst olmak için
çabalamaya devam edelim.” diyorum. Kötüler geçiyor aklımdan, “İnsanların hayatları bambaşka bir yöne evrilebilirmiş;
ama seçimler başka yönlere götürmüş.” diye devam ediyorum, “Bu her an ve
hepimiz için geçerli.”.
Sonra kediye bir fotoğrafımı
gösteriyorum, “Denize bakıp ondan bir şeyler
öğrenmeye kendimi bıraktığım, kıyıda yürüyen martıya bakıp mutluluktan güldüğüm
bir an.” diye başlıyorum o anı anlatmaya. “O zamandan bu zamana geçen her
saniyede yargılamayı bırakıp anlamaya gayret ettim, okudum, çalıştım, iyi insan
olmak için çabaladım, düşündüm, sorguladım, içimde olumsuz giden bir şeyler
olduğunda başkalarını değil kendimi eleştirdim; çünkü biliyorum ne gelirse benden
ne yaşarsam benden ne yaşayamazsam benden ötürü.“ Bir yudum su içip devam
ediyorum konuşmaya; “Yani anlayacağın, geçen haftaki fotoğraftaki benle, şu
anda seninle konuşan ben arasında fark var. Zaten olmazsa, ne anlamı kalır ki
yaşamamın?” diye soruyorum merakla bakan kediye. Cevabını mırlayarak ve
kucağıma yatıp benimle sessizce etrafı izleyerek veriyor, kendini yaşadığı ana
teslim ediyor. Çok değil, bir saat sonra, kedinin bir fotoğrafını çekiyorum ve haftaya
yeniden buluşmak için sözleşiyoruz.
Zeytin ağacının bende yarattığı
duyguyu düşünüyorum evde, dört duvarın içinde. Her zeytin ağacı benim için
biraz babam, biraz annem, biraz çocukluğum, vatanım gibi. Tek dalının kırılıp
zarar verilmesine bile karşı çıkardı babam. Bunların verdiği duygudan sanırım,
yine hafta sonu gelse, sırtımı zeytin ağacına
yaslasam, zeytin ağacının gölgesinde kitap okusam, çağla ve erik ağaçlarının
çiçeklerinin kokusuyla mest olsam, arı ve kuş seslerinden başka ses olmasa,
hafif rüzgar esse, kelebekler ve uğur böcekleri çiçeklerin arasında dolaşsa,
ılık bir su içsem kana kana, gökyüzüne bakıp özgürce nefes alsam, hiçbir şey
düşünmeden boş boş otursam, kendimi doğaya bıraksam, zihnim yine dinginleşse,
saniyeler sakince aksa, tırnaklarımın içine toprak girse, üstüm yine kirlense
diye hayaller kuruyorum. İple çekiyorum o anların gelmesini ve şimdiki zamandan
kaçıyorum; çünkü oradayken uzaktayım…
İnsanların bir türlü tatmin olmayan egolarından
ve aynı kişilerin farklı farklı yüzleriyle sergiledikleri her gün izlemek
zorunda kaldığım gösterilerden olabildiğince uzakta, çok uzakta...
Aslında fiziksel olarak çok yakınken, dürüstlük
ve vicdan olarak galaksiler kadar birbirine uzakta...
Geçmiş olmasını beklediğim bugünün geçmişteki
günler kadar kalp kırıcı olacağını tahmin edemediğim o geçmişteki umut dolu
günler kadar uzakta...
Bu geçmişteki şimdiler ve gelecek şimdilerin
arasında kalan şimdiki incinmiş duyguların, küsülen umutların yaşandığı birkaç
yıl geçmiş hissi veren o iki saniye arasındaki saliseler kadar uzakta...
Kalbimdeyken yakın, zihnimdeyken uzakta...
Şimdide değilse, hep çok uzakta.
Şimdiden kaçmak
için kedinin çektiğim fotoğrafına bakıyorum, kedinin yanında tomurcuk açmış
çağla ve erik ağaçları var. Kedi de tomurcuklar da dolup taşırıyor içimi
tarifsiz bir duyguyla, kalbimden peş peşe cümleler akıyor: Umut tomurcuklar
gibi hep taze, saf ve inatla açsın yüreklerimizde. Bahar kaldırsın
gözlerimizdeki ve zihinlerimizdeki perdeleri, birleştirsin hepimizi bütün
kucaklayıcılığıyla. Düşüncelerimiz, duygularımız bahar gibi olsun dünya ve
insanlar için. Hep bir olalım, birlikte olalım, bir dünya insanı olalım,
birimizin canı acıyınca hepimiz o yarayı saralım, hataları onaralım. Geç değil,
geçmiş değil, bugün için, şimdiki zamanda, bundan sonra hep.”
Çünkü mutluluk kalbimizdeyken
yakın, zihnimizdeyken uzakta...
Şimdide değilse, hep çok uzakta.