Biliyor musun, uçurumdan düşen bir kaya dibe vurduğunu bilir.
Mutsuzdur.
Düştüğünden değil, düşmemeyi
istemeyişinden mutsuzdur.
Kurtulmayı istemez; ama arzular.
Ben de çok arzuladım, şuursuzca.
Aradığımı sandığım şeyler her
zaman bulduğumu sandığım şeylerde ya da yerlerde olmadı.
Bu benim yanılgımdı.
Hayatım böyle bir yanılgı
çemberiydi.
Uçurumdan düşmemeyi bu yüzden
istemiyordum.
Tutunamıyordum.
An’ı yaşıyordum.
Biliyor musun, tutunamayanlar an’ı
yaşar;
Geçmiş ve geleceklerine
tutunamamışlardır çünkü.
Ben de ne hatırlamak ne de ümit
etmek istiyordum.
Zaten ben şekilsiz kara bir
turptum.
Altı üstü bir turp.
Hem de kapkara.
Kendimi hiç sevmiyordum, diğerlerini
de sevmiyordum.
Karanlığa gömülmüştüm iyice.
Neden yaşıyordum ki?
Kendime ve kime ne yararım
oluyordu ki?
Tam bunları düşünürken ayak
sesleri duymaya başladım.
İnsanlar yaklaşıyorlardı,
ellerinde bıçaklarla.
“Beni kes, beni al.” diye
bağırmaya başladım.
Yaşama amacım neydi ki, turptum
ben!
Ve aldı beni, poşete attı.
Poşette benden başkaları da vardı.
İlk defa görüyordum onları,
meğerse havuçmuş onlar.
Mutfak dedikleri bir yere
götürdüler sonra bizi.
Temizlediler, süslü tabaklara
koydular.
Konuşurlarken duydum, meğerse ben
çok faydalıymışım.
Enerji veriyormuşum, halsizliğe ve
mide sorunlarına iyi geliyormuşum.
Arkadaşım havuç da çok
faydalıymış.
Nasıl mutlu oldum anlatamam.
Ben bu yaşama boşuna gelmemişim.
Benim de kattıklarım varmış
evrene.
Şekilsizliğim şeklimmiş benim.
Zihnim yönetmiş beni hep.
Güneşe, suya, toprağa hasretmişim.
Ama gelin görün ki, artık çok geç.
Çünkü arkadaşım havuçla beni
salata yapacaklar birazdan.
Ama mutluyum.
Çünkü ben uçurumdan düşen bir
kayayım ve bu sefer mutluyum.
Düşmemeyi isteyişimden mutluyum.
Not: Neden herkes aynı konularda yazıyor,
mesela neden kimse turp için bir şeyler yazmıyor diye yapılan konuşmanın
sonrasında yazılmıştır.