30 Aralık 2020 Çarşamba

Yeni Yıl Dilekleri

 

Sağlık sorunları, maddi sıkıntılar, gelecek korkusu, ertelenen hayaller, mutsuz ilişkiler, yarım kalan planlar, mutsuz bir iş hayatı, gerçekleştirilemeyen kariyer planları, verilemeyen kilolar, dertler, sıkıntılar, sahte ve ikiyüzlü insanlardan uzak;

Kendimizi sevdiğimiz, kendimize hak ettiğimiz değeri verdiğimiz, kendimize güvendiğimiz, kendimizi geliştirdiğimiz, kendimizle barışık olduğumuz ve içsel farkındalığımızın çok arttığı;

Hayvanları koruduğumuz, gezegenimize ve çevremize duyarlı, doğayla iç içe, hayvanları yenilen ve sevilen hayvanlar olarak ayırmayıp hepsine aynı özenle yaklaştığımız, doğayı evimizi korur gibi koruduğumuz;

Vücudumuza özen gösterdiğimiz, sağlığımızı koruduğumuz, bol bol su içtiğimiz, vücudumuza çöp tenekesi muamelesi yapmayıp yediklerimize dikkat ettiğimiz, düzenli uyku saatlerimizi ayarladığımız, sporu aksatmadığımız ve bedenimizi sevdiğimiz;

Zamanımızı iyi kullandığımız, kendimiz için nelerin değerli olduğuna karar verdiğimiz, neleri aşmak istediğimizi belirlediğimiz, yarım kalan işleri bitirdiğimiz, ilham alınacak biri olduğumuz, hep doğru zamanda ve doğru yerde olduğumuz, hayallerimizi gerçekleştirdiğimiz, akıp giden zamanının ne kadar kıymetli olduğunuz fark ettiğimiz ve her anı doya doya yaşayıp bir sürü yeni ve güzel anı biriktirdiğimiz;

Anladığımız, affettiğimiz, koruduğumuz, sevdiğimiz, paylaştığımız, yardım ettiğimiz, yüzleştiğimiz, korkmadığımız, saygı duyduğumuz, mutlu ve huzurlu olduğumuz, fırsat verdiğimiz, eskileri ardımızda bıraktığımız, yeniliklere açık olduğumuz;

Elimizde sadece “şimdi” olduğunun her an bilincinde olduğumuz, kalplerimizin her gün artan bir sevgi ve aydınlanmayla ışık saçtığı, daha önceki senelerimizden çok daha iyi, maddi ve manevi bolluk içinde, kahkahalarla ve sevinçle dolu, muhteşem bir yıl diliyorum hepimize.

Sevinç, sevgi, özgürlük, mutluluk, kahkaha. Günün sonunda en büyük başarı aslında bu.

Köpek Gibi

Hadi oyna benimle, unutarak kafandaki her şeyi.

Sev beni, benim seni sevdiğim gibi bağlanarak, bir o kadar da özgürce.

Neşeli ol ve de çocuksu.
Yarını da düşünme, geçmişi unutarak oyna benimle.
Yalnızca oyunumuza yoğunlaş.
Koş benimle özlemini duyduğun aşka koşarcasına.
O aşk sensin,
Kendine koş.
Boğuş benimle, bırak batsın üstün,
Çamur ol, toprak ol, su ol.
Bağır benimle içindeki tüm keşkeleri kusarak,
Rahatla.
Ben sana sadığım,
Sen de kendine sadık ol.
Bir an bile olsa hayatı yapılacaklar listesi olarak görme
Ve koş benimle, geriye bakmadan koş.
Şımart kendini doğanın sevgisiyle.
Bak doğadaki her canlıya, nasıl da hayranlıkla izliyorlar seni.
Gör kendini, bizim seni gördüğümüz gibi gör.
Okşa tüylerimi, havla benimle, ısıt beni sevginle.
Hadi oyna benimle unutarak kafandaki her şeyi.
Sev beni benim sevdiğim gibi bağlanarak, bir o kadar da özgürce.
Sev beni, benim seni sevdiğim gibi, köpek gibi sev.

Kadın Cinayetleri Cinskırımdır!

Çok öfkeliyim, affedemiyorum, resmen cinskırım yaşanıyor, kadınlar var olma ve özgürlük mücadelesi veriyor!

Ama biliyorum,

Daha çok öfke, daha çok öfkeyi doğurur.

Daha çok korku, daha çok korkuyu ve daha çok şiddet, daha çok şiddetti doğurur.

Savaştan, şiddetten ve kavgadan bahsetmek ve uygulamak çok kolayken, asıl zor olan hep insanın kendi içindeki mücadele, denge ve barış olmuştur.

O yüzden hep adalete güveneceğiz ve sonra içimizde affedeceğiz.

Çok zor olacak. Ama başka şekilde huzur bulamayız.

Gelecek nesillere miras olarak daha güzel şeyler bırakmamız lazım.

25 Aralık 2020 Cuma

Yeni Yıla Beş Gün Kala

2020’de çoğumuz sadece hayatta kalmaya çalıştık ve hepimizin temel bir amacı vardı, 2021’e geçebilmek, sanki bir oyunda seviye atlar gibi.

Bu sene çoğu insan sadece hayatta kalma güdüsüyle hareket etmedi, insanlıkta da seviye atladı ya da bazıları gibi insanlıktan çok uzaklaştı.

Kimileri başımıza gelen felaketleri kendini besleyerek fırsata çevirdi, kimileri de bizi insan olduğumuzdan utandırmaya devam etti.

Peki siz hangi tarafta yer aldınız; insanlıkta ilerlediniz mi, gerilediniz mi?

2020'de olmak istediğiniz kişiye yaklaştınız mı, hedeflerinizi gerçekleştirdiniz mi?

2021 için hedeflerinizi belirlediniz mi? Yanınıza neleri alacaksınız yeni yıla girerken ve neleri geride bırakacaksınız?

Son diye bir şey yok, gördünüz mü? Başlangıçlar var sadece. 2021 de yeni bir başlangıç fırsatı.

 

Güzel bir başlangıç için yeni yıla ihtiyacınız yok mu yoksa?

Her sabahı yeni bir başlangıç olarak görenlerden misiniz, yoksa her an yeni bir başlangıç mı sizin için?

Olmak istediğiniz kişi için kaybedecek bir saniyeniz bile yok mu?

Yeni yılda yerinizde mi sayacaksınız, gerileyecek misiniz?

Konfor alanlarınızı yeniden düzenleyip olmak istediğiniz kişiye biraz daha yaklaşacak mısınız?

Başkalarını takip ve taklit edip, başkalarına özenip, başkaları gibi olmaya çalışırken kendinizden yine mi uzaklaşacaksınız? Yeni yılda gerçekten kendiniz olacak mısınız?

2021’de seçimlerimiz ve başlangıçlarımız hep dilediğimiz gibi ilerlesin; kendimiz olarak, hayal kurarak, emek harcayarak, bir taklit olmadan, başkalarının fikirlerini fikir edinerek değil de kendi okuyup araştırdıklarımızla oluşan kendi fikirlerimizle ve kendi cümlelerimizle, ter dökerek...

 

Üretmeden tüketmeye ve bahaneler üretmeye devam mı edeceksiniz?

Yarım kalan her şeyi tamamlayacak mısınız?

Kaygıları, kuruntuları hayatınızdan çıkaracak mısınız?

Daha fazla mücadeleci olup adalet, haklar ve sahip olduğunuz her şeyin kıymetini bilip, hepsini sonuna kadar savunacak mısınız?

Bir erdeme sahip olmanın onu bilmekten değil uygulamaktan geçtiğini daha çok hatırlatırız belki kendimize ve sevdiklerimize yeni senede.

 

Sadelikten yana olacak mısınız?

Önünüze gelen imkanları fark edip gerçekleşmeleri için zorlayacak mısınız, kendiniz ve başkaları için yeni imkanlar yaratacak mısınız?

Hayal kurarak değil, hayallerimiz için çabalayarak onlara ulaşıyoruz, bunun farkına daha çok varırız belki.

 

Kendinizi hırpalamaya devam edecek misiniz, kendinizle barışacak mısınız, kendinizi sevecek misiniz?

Size empoze edilen düşüncelerin ve kullanıldığınızın farkına varıp, kendi istekleriniz için mücadele ettiğinizden emin olacak mısınız?

Esneyecek misiniz az da olsa, yine de hayata ve insanlara karşı kurallar koyarak?

Aynı fikirde olmak zorunda değiliz, birbirimizi farklılıklarımızla ve saygı duyarak kabul edebiliriz.

Hepimiz eşsiziz. Hepimiz kendimize göre özeliz. Hepimiz her zaman her şeyin en iyisini hak ediyoruz. Lütfen 2021’de her zamankinden çok sevelim olur mu? Kalbimizden asla kopmayalım.

 

Yeni sene, güzel bir gündoğumu gibi umutla doğmak için bekliyor aslında son diye bir şeyin olmadığını hatırlatırcasına; belki biz de bu umuttan aldığımız güçle bizi sınırlayan düşüncelerimizden kurtuluruz, yeniyi daha çok kabul ederiz.

 

Bu yılın kazandırdıkları ve kaybettirdikleri, planlayıp da yaptığımız ve yapmadığımız şeyler, kaç gerçekleştirdiğimiz hayalimizin olduğuyla ilgili 2021 planları için güzel zamanlara geldik.

Umutla yaşayan biri olarak diyebilirim ki 2021 şimdiden bana çok güzel görünmeye başladı bile.

 

2021’de ülkemiz hep Atatürk'ün yolunda, laik, çağdaş, bilimsel, uygulamada adaletin herkes için en üst seviyede olduğu, çocukların sadece çocuk olduğu, özgür, bağımsız; hayvanların, kadınların, çocukların her türlü şiddetten uzak mutlu bir şekilde yaşadığı, insanların daha çok okuduğu, daha çok ürettiği, dışarıya bağımlı olmadığımız; gazetecilerin, akademisyenlerin, öğrencilerin, çiftçilerin, sağlık çalışanlarının kısacası herkesin mutlu ve huzurlu olduğu bir ülke olsun.

 

Yeni senede kendimiz ve birbirimiz için en güzeli olsun diye çabalayalım; çünkü hayat bizim keşkelerle mahvettiğimiz ve geçmişte yaşanarak kaybedilmemesi gereken büyük bir şans

 

Karanlığı gömdük 2020'ye, 2021'in hepimiz için aydınlık olması için kalp kalbe, el ele, omuz omuza çabalayalım.

 

2021’de de her zaman olduğu gibi seçimlerimizin sonuçlarını yaşayacağız.

Sonuçları bizi hep mutlu edecek güzel seçimler yapmamız dileğiyle...

18 Aralık 2020 Cuma

Ben Kendi Adıma Çok Yoruldum

Görür görmez beni çarpan cümleler olmuştu bunlar: “Geçmişte yaptığın tüm fedakarlıkları unut, onlar aldığın ders için ödediğin bedeldi.”

Bedel ödedim diyenler, ben de benzerini yaşadım diyenler, empatiden yoksun bir şekilde bile bile, göre göre, bedel ödeyenlere bedel ödetmeye devam ediyor veya sadece izliyor. Marcus Aurelius’un lafı geliyor hemen aklıma böyle durumlarda: “Kişi yalnızca yaptığından ötürü değil, yapmadığından ötürü de haksızlık eder.”

Bunu “Yaşayan bilir.” diye düşünmeyin, yaşayanlar da yapıyor, zaten en çok acıtan da yaşayanların bunu yapması.

Haksızlığa maruz kaldığı sırada acı çeken kişi, kendisine haksızlık eden kişiye benzeyince, kendisinde o gücün olmamasından mı, yoksa yapılan haksızlık yüzünden mi geçmişte acı çekmiş oluyor bu durumda?

İnsan düşünmeden edemiyor, kendine yapılan haksızlığı yapmak için istiyorsan o gücü, seninki güç değil de zavallılık olmuyor mu?

Ne güzel demiş benim canım Atam: “İyi bireyler kendinden çok, üyesi bulunduğu toplumu düşünen, onun varlığının ve mutluluğunun korunmasına yaşamını veren insanlardır.” 

Gücü herkesin hayrına olacak şekilde değil de kişisel çıkar ve tatminler amacıyla kullanmak için isteyecek kadar zavallı hale ne zaman geldi bunca insan? Peki ne zaman bitecek, yoksa hiç bitmeyecek mi?

Bu dünya, bu makamlar, mal mülk, para pul kimseye kalmıyor, şu anda hepinizin aklına Sultan Süleyman şarkısının sözleri gelmiş olmalı.

Kendimizi kaptırınca çok çabuk unutuyoruz; ölümün olduğu yerde her şey hükümsüzdür.

Böyle olunca insanın egosu sayesinde çok çabuk unutuverdiği bir gerçek de geliyor aklına; hiç kimse vazgeçilmez değildir.

Bu da başka bir gerçeği vuruyor yüzümüze; koltuk sahibi değişse de koltuğun etrafındakiler değişmiyor. Unvan, para, güç, her türlü maddi imkana sahip olan kişiler değişiyor; ama etrafındakiler bir türlü değişmiyor. Hiçbir zaman. Hiçbir dönem. Hiç. Hiç. Hem de hiç.

Üstelik dürüst insanları da sevmiyorlar kendi ikiyüzlü dünyalarında, olan hep onlara oluyor. Peki bu ne zaman bitecek, yoksa hiç bitmeyecek mi, dürüst insanların da yüzü gülecek mi?

Üzülme dürüst insan, vicdanın rahat, başın dik, sadece çok yorgunsun, bu yorgunluğu kendimden çok iyi biliyorum, bak ne güzel demiş Bukowski: “Kalabalığa karışmak için hiçbir özellik gerekmez. Ama yalnız ve dik durmak için, gerçekten çok şey gerekir.”

Kınadığın muhakkak geliyor başına, ben buna kefilim. Bir de eden bulur diyorlar, hayatın kanunuymuş, buna kefil olamam, bu konuda hiç emin değilim hatta; yaşarken görürüz belki.

Akıl alır gibi değil. İnanılacak iş değil. Şaşılacak şey. Yok artık. Hadi canım! Şaka mı yapıyorsun? O kadar da değildir. Bu kadar olmaz! Yuh!

Şaşıra şaşıra şaşırma duygusu kalmadı çoğu insanda yıllardır.

Aslına bakarsanız umuttan da pek söz edilmiyor.

O kadar çok insan tükendi ki…

İnsanlar o kadar yoruldu ki…

Bütün bu kargaşa ne zaman bitecek, yoksa hiç bitmeyecek mi?

İnatçıdır umut, kolay kolay gitmez bünyeden, kendimden biliyorum.

Umut, zihinlerinin ve kalplerinin ufak bir köşesinde, küskün ve sessizce bekliyor yorgun savaşçıların; İncelikli duygularıyla tomurcuklanmaya hazır şekilde…

 

12 Aralık 2020 Cumartesi

Ben Aşk Çocuğuyum

Annemle babamın 48. tanışma yıldönümleri bugün. 
Tam 48 yıl önce bugün tanışmışlar. 

Tam 48 yıl önce bugün annem on yedi, babam on dokuzundaymış.
Tam 48 yıl önce bugün! 
Ben 48 yaşımda değilim daha. 
Tam 48 yıl önce bugün, günlerden çarşambaymış. 
Annemle teyzem okuldan eve giderken babam onları takip etmiş ve anneme "Benimle arkadaş olur musun?” diye sormuş. 
Elinde kocaman gül buketleri. 
Tam 48 yıl önce bugün. 
Ne aşk ama! 
Sürekli lisenin parmaklıkları arasından bakışırlar ve birbirlerine şiirler yazarlarmış. 
Annem bir gün o güzel saçlarını kesip, bir mendile saçlarıyla "Seni seviyorum." cümlesini işlemiş ve vermiş babama. 
Ne aşk ama! 
Öyle bir aşk ki, annem liseden çıkıp eve giderken annemin yoluna çıkıp kocaman gül buketleri verirmiş ona babam, sürekli anneme Nezik teyzemle notlar yollarmış, annem o notları açınca aşk dolu şiirlerle karşılaşırmış babamın kendisi için yazdığı. 
Günlerden çarşambaymış tam 48 yıl önce bugün.
Babam annemi lisenin çıkışında takip etmiş bisikletle. 
Teyzem anneme heyecanlı heyecanlı "Geliyor, geliyor!" demiş. 
Annemler de babam ona yetişsin diye bilerek yavaş gitmişler bisikletleriyle. 
Babam anneme "Benimle arkadaş olur musun?" diye sormuş. 
Annem de kafasını utanarak ve heyecanla evet anlamında sallayıp, hızlıca eve doğru pedal çevirmeye başlamış. 
Babamın ellerinde kocaman gülleri olan bir buket varmış. 
Tam 48 yıl önce bugün. 
48 yıl ne kadar çok bilmiyorum ki, ben 48 yaşımda bile değilim daha. 
48 yıl oldu annem ve babam tanışalı, babam öleli 4 sene 8 gün oldu, annem büyük aşkını kaybedeli 4 sene 8 gün oldu. 
Tam 48 yıl önce bugün başlamıştı onların büyük aşkı. 
Tam 48 yıl önce bugün annem heyecandan tir tir titriyordu babam onunla konuşmak için peşinden geliyor diye. 
Tam 48 yıl önce bugün babam çok heyecanlıydı annemle konuşacağı için, belki de kendi kendine provalar yapmıştı annemle konuşmadan önce. 
Tam 48 yıl önce bugün annem babama heyecanla ve utanarak evet anlamında kafasını salladıktan sonra başlamış o mektuplar, o aşk şiirleri, o kocaman gülleri olan buketlerin devamı. 
Ne aşk ama! 
Ve ben aşk çocuğuyum!

 

Annemle tanışma yıldönümlerinde babamın yazdığı şiirden belli değil mi her şey?

 

13.12.1972 günü yendim,
İlk defa utangaçlığımı mağlup ettim,
Çiğnenen çakıl taşları
eskiyen ayakkabılar
mutluluk sarhoşuydular
bilmeksizin.

 

Sen güvenle güldükçe
Samutlaşmaktan kurtuldu dilim,
Sussan da sana baksam
susarak
gülen gözlerine.

 

Zaman isterse durmasın
İsterse akrep yelkovanı soksun
en öldürücü yerinden,
İsterse bir daha pedal çevirmesin
ayaklarımız.

 

Dün gece iki defa öldüm
İki defa dirildim yeniden
Yaşamak korkusuydu ağlamak
Sadece gül
gözlerime bakarak...

 

13.12.1972/Çivril
A.Hamit ALPASLAN

4 Aralık 2020 Cuma

Ah Be Baba...

Her şey için zamanımız var sanıyoruz, hiçbir şeyin sonu yokmuş gibi geliyor; bu kadar rahat kırıp, döküp, yaşadığımız gezegene ve insanlara bu kadar rahat zarar verebilmemiz ondan sanırım.

Telafi edecek vaktimiz var sanıyoruz.
Kırılan kalbi kazanmanın, kırmak kadar kolay olduğunu sanıyoruz.
Kendimizi çok uyanık, karşımızdakini hiçbir şeyi fark etmeyecek ve her şeyi unutacak kadar aptal zannediyoruz.
Hareketlerimiz insanların hayatını mahvetmez, insanları üzmez, insanları yıkmaz, aileleri parçalamaz, insanların kendini yiyip bitirmesine sebep olmaz, hatta insanların ölümüne sebep olmaz sanıyoruz.
Bize bir şey olmaz sanıyoruz -ona bir şey olur da bana olmaz. Hatta bazı insanların sırf kendine bir şey olmasın diye girmediği ve şeklini almadığı kap kalmıyor.

Söylesene baba, bu insanlara ve bize, ne demek isterdin Kurşunlu Mezarlığı’ndan?

Hayatlarımızı nasıl yaşamamızı isterdin?

Birbirimize nasıl davranmamızı isterdin?

Peki kendimize nasıl davranmamızı isterdin?

Ah be baba…

Zaman geçtikçe hiçbir şeyin azaldığı yok, seni daha çok özlüyorum.

İçimde açılan boşluk her an daha da büyüyor.

Ah be baba…

Keşke daha çok vaktimiz olsaydı…

Keşke daha çok sarılsaydık…

Keşke daha çok…

4 Yıl Önce Bugün

 

"Babam gitti. Cenaze bugün ikindi namazına müteakip Ayşe Kaymaz Camii'nden kaldırılacaktır." ile başlayan bir mesaj yazdım dört sene önce bugün, 05.12.2016’da.

 

O günlerde annem bana babamla ilgili bir anı anlattı. Babam anneme demiş ki: "Ben babama yetişemedim, oğlum da bana yetişemeyecek." Ben bunu öğrenince durur muyum, hemen abimi görüntülü aradım, "Abi, çabuk gel." dedim, çabuk geleceği yer de Amerika. Babamın yanına gittim sonra, abimle konuşması için. Babam abime bizi şaşırtan bir şey sordu: "Hiç iznin var mı oğlum?" Biz iyi olacaksın desek de o öleceğini hissediyordu sanırım, abimin gelmesi için sormuştu onun iznini. Abim de izninin olduğunu ve hemen geleceğini söyledi.

 

Hemen yola çıktı abim. Hepimizde bir panik vardı, acaba abim yetişecek mi diye. Uçağı İstanbul'a indi, dış hatlardan iç hatlara doğru koşarcasına giderken hemen bizi görüntülü aramıştı, babama geliyorum demek için. Ama babamın o sırada bilinci gitmişti, abim yine de konuştu babamla, "Senin için geliyorum baba, yetişiyorum sana, bir yere gitme."

 

Bu arada babam "Nebahat hocayı çağırın." demişti birkaç gün önce bana, biz yine çok şaşkınız; çünkü babam kimseden bir şey istemez rahatsız olmasınlar diye; ama hep verir, kimse bir şey istemeden. Teyzelerime haber vermiştim, onlar da geldiler hemen. Babam Nebahat teyzemle konuşamadı, sadece "Nebahat hoca geldin; ama geç geldin." demeye yetti gücü, bilinci gitti sonra. Biz teyzeme "Kesin sigarayı bırak diyecekti sana." dedik; ama onların arasındaki yakınlığı düşünürsem bence hem bizi ona emanet edecekti hem de daha derin bir şeyler söyleyecekti.

 

Bir ara biz annemle babamın odasında yalnızken babam tavana bakıyordu, bizim göremediğimiz bir şeyler gördüğü belliydi, bize hiçbir tepki vermiyordu; ama sürekli etrafına bakıyordu. Kelime-i şehâdet getirmeye başladı bir anda. Bir ara elini havaya kaldırdı sanki bir şey tutacakmış gibi ve o anda “Esselamun aleyküm ve rahmetullah.” dedi ve üç kere “Aleyküm selam.” dedi. Çok değişik bir andı. Zaten babamın odasında huzur vardı gözle görülecek bir şekilde, sanki elimle tutabilecekmişim gibi... Daha sonra elini kaldırıp bizim görmediğimiz bir şeylere bakıp selam verdiğini görmek daha da başka bir boyut kattı. Annemle birbirimize baktık şaşkın şaşkın.

 

Biz hepimiz babamın baş ucundayken, abim girdi odaya. Bir anda "Abi!" deyip ayağa fırladım, abim geldiği için her şey düzelecek sandım. Hemen babamın yanına gitti; ama babamın bilinci o anda yoktu. Bir ara babamın bilinci gelir gibi oldu, abim ona eşinin yazdığı mektubu okudu, babamın gözlerinden yaşlar akmaya başladı, bizim de... Sonra bilinci yine gitti. Bir ara bilinci yine geldi babamın, "Baba seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?" diye sordum, kafasını hafifçe aşağıya indirdi ve gözlerini kırptı “Evet.” dercesine. Sonra da babamın bilinci bir daha gelmedi.

 

Halamlara haber verdik, zaten sürekli gidip geliyorlardı, burada olmadıklarında da arıyorlardı. Babam onları bilinci gitmeden görebilmişti ve sohbet etmişlerdi, çok mutlu olmuştu babam onları görünce, tıpkı bizim gibi.

 

Doktorlar annemle beni kenara çekti, "Akciğerdeki kanserin en başından beri kemiklere metastaz yaptığını biliyorsunuz, artık neredeyse her yerinde var, karaciğerini de etkiledi, diğer iç organları da. Şu anda çoklu organ yetmezliği yaşıyor, fazla zamanı kalmadı, haber vermek istediğiniz birileri varsa şimdi tam zamanı." dedi. Düşünsenize eşinizin ya da babanızın öleceğini biliyorsunuz, ne zaman olduğunu bilmiyorsunuz, artık biraz fikriniz var, son saatleriniz... Ne hissederdiniz, ne yapardınız?

 

Herkes babamın odasına giriyor, aile dostları geliyor, ağlayanlar, yakaranlar... Herkesi uyardım, "Babam daha ölmedi, ölmüş gibi davranmayın, sizi duyabilir, üzülebilir, onun yanındayken dikkatli olun!" Ama bilinci çoktan gitmişti babamın...

 

Ayten teyzem, umarım bir gün benim de onun gibi bir dostum olur, bir an olsun annemi yalnız bırakmadı. Ayın dördü geride kalmıştı ve ayın beşinin ilk dakikalarındaydık. Annem "Hadi artık eve gidin." dedi bize, "Abin yoldan geldi, biraz uyusun, teyzelerin de dinlensinler, yarın sabah erkenden gelirsiniz." Beni ikna etmek biraz uzun sürdü. Babamın biz gidince öleceğini biliyordum, sormayın nasıl diye, sadece biliyordum. Sonunda gitmeyi kabul ettim. Gitmeden önce babamın yanına gittim. Kulağına eğilip "Seni çok seviyorum baba. Hep çok sevdim, sevmeye de devam edeceğim. Bizi merak etme, hepimiz iyi olacağız. Çok iyi bir baba oldun, çok teşekkür ederim." dedim.

 

Sonra şansımı bir daha denedim, "Teyzemleri ve abimi bırakalım, biz Ömür'le geri dönelim." dedim, "Olmaz." dedi annem. "Tamam." dedim. Babamın kapısının önünde duran Ayten teyzeme "Babam bu gece ölecek." dedim, "Arayayım mı, mesaj mı atayım?" diye sordu, "Fark etmez." dedim, "Nasılsa senden haber bekliyor olacağım."

 

Teyzemleri ve abimi annemlerin evine bıraktık. Biz Ömür'le evimize geldik. Hemen yattık dinlenmek için. Gözüm telefonda. Böyle zamanlarda uyumasan bile yatman iyi oluyor vücudunun dinlenmesi için. Maske Hanım geldi, sevdim biraz. Gözüm telefonda. Biraz ağladım. Gözüm telefonda. Sonra mesaj geldi. Ekrana baktım mesaj kimden diye, Ayten teyzeden gelmiş. Mesajı okumadan Ömür'ü kaldırdım. Sonra mesaja baktım, babamın nefes alıp vermesi iyice yavaşlamış, daha sonra babamın kalbi durmuş. BABAMIN KALBİ DURMUŞ! Doktorlar girmiş odaya kalp masajı yapıp hayata geri getirmek için. Epey uğraşmışlar. Ama o gitmiş, cansız beden kalmış geriye.

 

Babamın kalbi durmuş.

 

Babam artık yok.

 

Nezik teyzemi aradım hemen. Sadece "Geliyoruz, hazırlanın." dedim. Babam ve ölüm kelimesini nasıl yan yana kullanabilirim?????!!!!!

 

Onları alıp hastaneye gittik. Ayten teyzeme sarıldım hemen, annemi sordum, doktorların odasında dedi, hemen yanına gittim, sarıldık. Ağlamak yok. Nasıl ağlayacağım? Vücudum öyle bir haldeki… Kaskatı. Sanki o sırada bana araba çarpsa bana bir şey olmaz da araba yamulur gibi. Robot gibiyim, duygularım kapalı.

 

Ne yapılacağını öğreniyoruz annemle. "Hemen toprağa verecek misiniz?" diyorlar, ona göre morgda daha uzun süre kalacak. Camiyle görüşeceksiniz, mezarlıkla görüşeceksiniz, ölüm belgesi alacaksınız... Yapılacak bir sürü işlem var. Saat daha sabah iki ya da üç.

 

Babamı bıraktık orda, annemlerin evine geldik, hepimiz salonda oturuyoruz. Çıt yok. "Mesaj atıp haber verelim insanlara." dedim. Annemin, babamın telefonundan ve kendi telefonumdan aynı mesajı yolladık herkese. Sonra Ömür'le eve gittik, biraz dinlendik, ben yine uyumadım.

 

Sabah camiyle görüştük, mezarlıkla ilgili ne yapacağımızı bilmiyorum, kendi dostlarımı aradım. Erkan'ın bayağı yardımı dokundu, beni doğru kişilere yönlendirdi, sağ olsun.

 

Abimle mezarlığa gittik, babamın yerini ayarladık, annem de babamın yanına gömülmek istiyordu, onun da yerini ayarladık.

 

Morga gittik babamı almak için. Babamı morgdan çıkarıp bir tabutun içinde cenaze arabasına koydular. Babamı morgdan çıkarıp bir tabutun içinde cenaze arabasına koydular. Babamı morgdan çıkarıp bir tabutun içinde cenaze arabasına koydular. Bu cümleyi kurmak zorunda olmak hakkında bir fikriniz var mı?

 

Cenaze arabasının en önüne abimle oturduk, mezarlığa doğru yola çıktık. Babasının iki çocuğu, babasının cenaze arabasında, başka kimseyi bindirmemişler cenaze arabasına, en öne oturmuşlar. Aksi mümkün olamazdı ki. Zihnin istemese bile vücudun ayrılamıyor onun ekseninden. Kan bağı mı? Kalp bağı mı? Ne sizce? Ben bilmiyorum. Ama sanki o Dünya ve biz de onun iki uydusuyuz o sırada, ayrılamıyoruz etrafından.

 

Annem. O da Dünya bizim için. Aylar boyunca mücadele etti babamla beraber. Bir an bile yalnız bırakmadı onu sanki kendi vücudu çok sağlammış gibi. Hastanede bir gece bile babamla kalmama izin vermedi, "Onu asla bırakmam." dedi. Aylar boyunca bir kanser hastasına, o hastanın kemoterapiyi yiyip bozulan psikolojisine rağmen bakmak? Umarım bunun hakkında bir fikriniz olmaz hayatınız boyunca, umarım ne demek istediğimi yaşayıp da anlamazsınız. Çok güçlü olmak bile yetersiz çünkü bunun için. Ama annem için öyle değildi.

 

Annem. O da Dünya bizim için. Biz onun da iki uydusuyuz. Gözümüz hep onda. Babamın yıkanması için Uncalı Mezarlığı’na giriyoruz. Annemin üzerinde babamın ceketi var. Ben sağına geçtim annemin, abim soluna geçti. Tuttuk minik ellerinden sıkı sıkı. Küçükken o da bizim minik ellerimizi sıkı sıkı tutuyordu. Şimdi sıra bizde.

 

Babam yıkanacak, yıkamak isteyen erkekler var mı diye soruyorlar. Kuzenlerim, abim, babamın yakın dostları giriyor içeriye. Ben hemen kapının dışındayım. İstesem de fazla uzaklaşamıyorum.

 

“Görmek isteyen var mı?” diye sordular, ben girdim içeri. "Ama sen kızısın olmaz." dedi içeriden biri. "Ben kızı olduğum için olur." dedim. Babamın ölü bedeni, yıkanmış, buz gibi, yaşadığı hastalık nedeniyle biraz daha şiş ve rengi biraz daha farklı; ama babamın bedeni, babamın cansız bedeni, babamın ölü bedeni.

 

Tekrar bindik abimle cenaze arabasına, babamı annemlerin evinin önündeki camiye götürüyoruz. Eve doğru yaklaştık. Hiç konuşmadığımızı fark ettim, ne konuşacaktık ki? Babam bir tabutun içinde, bir cenaze arabasının arkasında, ne konuşacaktık?

 

Evin önüne geldik. Caminin önünde halamı gördüm, göz göze geldik, abisini cenaze arabasıyla getirdiğimizi görmeye dayanamadı, ağlamaya başladı.

 

Camiden anons başladı, babamın ismini söyledi hoca, vefat etti dedi, nasıl da kolay kullandı babamla vefat kelimesini yan yana.

 

Yavaş yavaş insanlar gelmeye başladı. Ben tabutun etrafındayım, uzaklaşamıyorum. Cenaze namazı kılındı. Cenaze namazı kılınırken zangır zangır titriyordum, evet şu anda bunlar gerçekleşiyordu, babam ölmüştü, bir tabutun önünde insanlar babam için dua ediyordu, haklarını helal ediyorlardı, bunlar gerçek miydi, bunları şu anda yaşıyor muyduk?

 

Hemen cenaze arabasına bindim babama daha yakın olmak için, abim de geldi. Babamı Kurşunlu Mezarlığı'na götürüyoruz, dostları yalnız bırakmadı onu, arkamızda konvoy oluşturdular.

 

Kurşunlu Yolu'na doğru girdik. Her yer yemyeşil. Orman. Her yerden su akıyor. Trafik yok. Gürültü yok. Kuş sesleri. Cırcır böceği sesleri. Tam babamın seveceği gibi. “Çok mutlu olmuştur .” diyorum, “Bir doğa adamı için daha iyi bir yer olamazdı.” diye geçiriyorum içimden.

 

Babamı içine koyacakları çukur hazır. Çukurun başında bir ağaç var. Mezarlıktaki bütün ağaçların kökünden tek gövde çıkmış, sadece babamın mezarının başındaki ağacın kökünden iki gövde çıkmış, bir an seviniyorum bunun için.

 

Babamı tabuttan çıkarıp, kefene sarılı bedenini koyuyorlar çukurun içine, üzerine toprak atmaya başlıyoruz. Kimse ağlamıyor. Hasta olduğunu bilsek de ölümü yakıştırmıyorduk ona, hala kimse idrak etmedi, babam öldü. Dualar okundu, baş sağlıkları dilendi. Biraz daha kaldık mezarının başında, eve döndük.

 

Eve babamsız döndük. Eve girdiğimizde de yoktu babam. Nasıl olabilir böyle bir şey? Bütün bunlar yaşanıyor mu? Babam artık yok mu? Babamsız o ev nasıl bir ev olacak? O ev ve içindeki tüm eşyalar gitti o gün benim için, babamla beraber.

 

Telefon çaldı, Zafer abim Nevin teyzemi arıyor. Duydum, telefonda "Rahmetli iyi adamdı." dedi. Rahmetli? İçimde fırtınalar koptu o kelimeyi duyunca. Rahmetli? Hayır, babam rahmetli olmuş olamaz, babamı rahmetli kelimesiyle anamazlar. Yakışmıyor babama rahmetli denmesi, hayır, demeyin, rahmetli demesin kimse babama. Az önce toprağa verdik daha onu, rahmetli demeyin. Babam öldü diyemiyorum ben daha, babam gitti diyorum, siz de demeyin.

 

Ananeme söyleyecek miyiz? Hayır söylemeyelim. Zaten çok hasta. Babamı kendi oğluymuşçasına seviyor. Hasta kalbi dayanamaz. Hemen ölür. Ananeme söyleyecek miyiz? Hayır söylemeyelim.

 

Şimdi ne olacak? Nasıl geçecek hayat? Toparlanabilecek miyiz? Ne zaman toparlanacağız?

 

Annem? Annem ne yapacak? Beraber yaşadıkları o evde yalnız başına mı kalacak? Yok, olmaz. Annem abimin yanına gitsin, Amerika'ya. Olsun, benim için sorun değil. Gerçekten sorun değil. Burada durdukça daha kötü olur, gitsin. O iyi olsun da... Ben iyi olurum zaten, benim yanımda Ömür var. Hasta babamın her ihtiyacında, her kötü anında yanında olan ve benim her anımda yanımda olan Ömür var…

 

Annem bir ay geçmeden Amerika'ya abimin yanına gitti.

 

Annem Ömür'le benden evden bir şey almamızı rica etti bir gün, babam öldükten yaklaşık iki ay sonra ilk defa o eve girecektik. Apartmanın bahçe kapısına gelince ağlamaya başladık, daha eve bile girmeden, bahçe kapısında, kapıyı görür görmez… Annem hiç duramazdı. İyi ki gitti.

 

Ananem arıyor ara ara. “Babam iyi.” diyorum, “En kısa zamanda geleceğiz hep beraber, seni görmeye.” Konuşurken ağladığımı hissettirmiyorum ananeme.

 

Ananem kötüleşmeye başladı. Abimle beni sayıklıyormuş. Nezik teyzem "Uyumadıysan arayayım mı seni, ananenle konuş." dedi bana. Ben de "Tamam." dedim. "Ananemmmmmmmm nasılsın bir tanem benim?" diye sordum, ananem bana "Emanetim." dedi, "Emanetim, çok özledim seni." Bir an bir sessizlik oldu. "Teyze telefonu alır mısın?" diye sordum, aldı telefonu. "Babamın öldüğünü mü söylediniz ananeme?" diye sordum, "Hayır." dedi. "Doğru duydum değil mi, bana emanetim dedi?", "Evet, sana emanetim dedi."

 

Dört sene önce bugün babam gitti, üç ay sonra ardından ananem gitti. Bugün babamın mezarına ziyarete gidemeyeceğiz sokağa çıkma yasağı yüzünden, olsun, gömülü olduğu yer kalbimiz zaten, anılarımız… Ah be baba...Sen artık anı mı oldun, bizim de bir gün olacağımız gibi?

Babama artık rahmetli diyebilirsiniz. Ben artık "Babam öldü." de diyebiliyorum. Anda kaldığım zamanlarda da hiçbir sorunum yok. Çoğu arkadaşımın dediğine göre çok güçlüymüşüm, başkası olsa bu kadar güçlü duramazmış. Hatırlamamaya çalışmıyorum artık, sanırım bu bir gelişme. Anda kaldığım zamanlarda hiçbir sorunum yok.

 

Alıştım sanırım. Şu anda alıştım yazarken bile gözlerimden yaş akıyor, işte ancak bu kadar alıştım. Aklıma gelince hala gözlerim doluyor ve hatırladığım anda içimi yakan bir sıcaklık doluyor içime, işte bu kadar alıştım. Fotoğraflarını görünce ilk tepkim ağlamak yerine buruk bir gülümseme oluyor, sanırım bu da bir gelişme. Hasta hallerini de artık çok hatırlamıyorum, önceki kadar sık gelmiyor gözümün önüne. Sanırım zayıf hafızalı olmam beni daha az yaralıyor.

 

Dört sene önce bugün benim babam öldü. Babam öldüğünden beri hayat eskisi gibi değil. Babam öldüğünden beri ben eskisi gibi değilim. Sanki gözlerim çıkarıldı ve yerine yeni gözler monte edildi. Baktığım her şeyi başka görüyorum. Zaman geçtikçe kendimi birçok konuda ona benzetiyorum, bazen tam bir babasının kızı oluyorum. Keşke onunla daha çok vakit geçirme şansım olsaydı, keşke 63 yaşına gireli daha üç ay bile olmamışken ölmeseydi…

 

Dört sene önce bugün öldü benim babam. Sadece fiziksel olarak yanımda değil; ama varlığı hep yanımda, hissediyorum. Rüyalarımda çok görmüyorum onu, ananemi de öyle, hatta neredeyse hiç görmüyorum. Bu biraz can sıkıcı.

 

Benim babam öldü, dört sene önce bugün. Ne çabuk da geçti dört sene. Sanki hiç geçmeyecekmiş gibiydi, yavaş ilerliyordu zaman; ama dört sene dolmuş bile. Nasıl dört sene olur, daha dün gibiyken her şey? Babamsız dört sene… Aklım almıyor.

 

Benim babam öldü. Ne zaman öldüğünün bir önemi yok; çünkü her aklıma geldiğinde aynı sıcaklık yakacak içimi ve her aklıma geldiğinde kalbim ısınacak sevgisiyle.

 

Benim babam öldü. Ama içimde yeniden doğdu. Benimle beraber yaşıyor. Bazen içimden babamla konuşurken buluyorum kendimi, "Hadi baba." diyorum, "Söyle ne yapayım, lütfen yardım et bana baba." Oysa babam sağken karışmasını istemezdim hiç bana, ben sormadan fikrini söylemesini istemezdim. Şimdi her şeyi ona soruyorum, bu bana huzur veriyor. En çok da yüzünün tamamını kaplayan o kocaman ve içten gülüşü aklıma geldikçe içim eriyor, huzur doluyorum.

 

Baba, orada olduğundan haberimin bile olmadığı boğazımdaki düğüm ve gözümde akmaya hazır damlasın.

Tanımadığım insanların cenazelerinde ve neredeyse duyduğum her ölümde ağlama sebebimsin.

Hiçbir zaman acısının tam olarak geçmediği, kalbimin asla tam olmasına izin vermeyecek kocaman bir boşluksun.

 

Senden sonra çok sulu gözlü oldum baba.

 

İçimde zaman zaman çok fazla kırgınlık, kızgınlık, hayal kırıklığı oluyor; en çok da seni unuttuğumu sandığım zamanlarda.

İçimde bir parça suçluluk duygusu var. İçimde paramparça olan çok şey var, hala geçmedi.
İçimde henüz saramadığım; ama sarmak için çok uğraştığım yaralarım ve kırgınlıklarım var.
Seninle gittiğinden beri yaşamak istediğim çok şey var. Senin yaşamanı istediğim çok fazla güzellik var.
Sana anlatmak istediğim çok fazla şey var.

 

Söylesene baba, sen artık yoksun ve sadece anılardan mı ibaretsin? Anılarımızı hiç unutmayacağım değil mi? Ya bir gün unutursam?

 

Sizi çok özledim.

Lütfen ananemi de alıp rüyalarıma daha çok gir baba.

1 Aralık 2020 Salı

Yılan

 

İnsan zihni çok güçlü,

Bunu sen benden daha iyi biliyorsun.

 

Korkularının gücünü zihninden aldığını biliyor musun?

Böylelikle zihnin seni kontrol ediyor.

İşte bu noktada kendinden; yani zihninden korkuyorsun.

 

Ama sen zihnin değilsin;

Zihnin senin yarattığın bir şey.

 

Bir de korkunun zıddı olan bir duygun var.

Gücünü aldığı yer ise kalbin.

 

Kalbin seni kontrol ettiği zaman, zihnin gücünü kaybediyor.

Kalbin daha güçlü.

Sevgin senin en güçlü silahın.

 

Asıl korkman gereken zihninin seni kontrol etmesi.

Ama kalbinin rehberliğine kendini huzurla bırakabilirsin.

Sevgiden sana zarar gelmez.

Sevgiden kimseye bir zarar gelmez.

 

Arada bir zihnini değiştirmelisin.

Sevginle yıkayıp, değiştirmelisin onu.

Her dakika, her saniye değişmelisin.

Değiştirmelisin zihnini,

Sevginle yönetmelisin onu.

 

Korkuyu sevgiye dönüştürmelisin.

Bu, gözünde büyüttüğün kadar zor değil.

Aslına bakarsan çok basit.

 

Kışları uykuma dalıp tüm kötülüklerden arındırırım kendimi.

Yaza, baharla birlikte, yepyeni bir zihinle uyanırım.

Bilirsin, düşünceler bedene yansır.

Ben de her bahar değiştiririm derimi.

Zihnimle birlikte bedenimi de tazelerim.

 

Biliyorsun, doğanın temel yasası bu: değişmek!

Buna engel olamazsın.

Olumlu veya olumsuz, bir şekilde değişirsin, sabit kalamazsın.

Geri veya ileri, bir şekilde devinirsin, yerinde duramazsın.

 

Yılanım diye benden korkacağına, belki beni örnek alırsın kendine.

Sende benim gibi değiştir derini ve karar ver:

Kalp mi, zihin mi?

Sevmek mi, korkmak mı?