4 Aralık 2020 Cuma

4 Yıl Önce Bugün

 

"Babam gitti. Cenaze bugün ikindi namazına müteakip Ayşe Kaymaz Camii'nden kaldırılacaktır." ile başlayan bir mesaj yazdım dört sene önce bugün, 05.12.2016’da.

 

O günlerde annem bana babamla ilgili bir anı anlattı. Babam anneme demiş ki: "Ben babama yetişemedim, oğlum da bana yetişemeyecek." Ben bunu öğrenince durur muyum, hemen abimi görüntülü aradım, "Abi, çabuk gel." dedim, çabuk geleceği yer de Amerika. Babamın yanına gittim sonra, abimle konuşması için. Babam abime bizi şaşırtan bir şey sordu: "Hiç iznin var mı oğlum?" Biz iyi olacaksın desek de o öleceğini hissediyordu sanırım, abimin gelmesi için sormuştu onun iznini. Abim de izninin olduğunu ve hemen geleceğini söyledi.

 

Hemen yola çıktı abim. Hepimizde bir panik vardı, acaba abim yetişecek mi diye. Uçağı İstanbul'a indi, dış hatlardan iç hatlara doğru koşarcasına giderken hemen bizi görüntülü aramıştı, babama geliyorum demek için. Ama babamın o sırada bilinci gitmişti, abim yine de konuştu babamla, "Senin için geliyorum baba, yetişiyorum sana, bir yere gitme."

 

Bu arada babam "Nebahat hocayı çağırın." demişti birkaç gün önce bana, biz yine çok şaşkınız; çünkü babam kimseden bir şey istemez rahatsız olmasınlar diye; ama hep verir, kimse bir şey istemeden. Teyzelerime haber vermiştim, onlar da geldiler hemen. Babam Nebahat teyzemle konuşamadı, sadece "Nebahat hoca geldin; ama geç geldin." demeye yetti gücü, bilinci gitti sonra. Biz teyzeme "Kesin sigarayı bırak diyecekti sana." dedik; ama onların arasındaki yakınlığı düşünürsem bence hem bizi ona emanet edecekti hem de daha derin bir şeyler söyleyecekti.

 

Bir ara biz annemle babamın odasında yalnızken babam tavana bakıyordu, bizim göremediğimiz bir şeyler gördüğü belliydi, bize hiçbir tepki vermiyordu; ama sürekli etrafına bakıyordu. Kelime-i şehâdet getirmeye başladı bir anda. Bir ara elini havaya kaldırdı sanki bir şey tutacakmış gibi ve o anda “Esselamun aleyküm ve rahmetullah.” dedi ve üç kere “Aleyküm selam.” dedi. Çok değişik bir andı. Zaten babamın odasında huzur vardı gözle görülecek bir şekilde, sanki elimle tutabilecekmişim gibi... Daha sonra elini kaldırıp bizim görmediğimiz bir şeylere bakıp selam verdiğini görmek daha da başka bir boyut kattı. Annemle birbirimize baktık şaşkın şaşkın.

 

Biz hepimiz babamın baş ucundayken, abim girdi odaya. Bir anda "Abi!" deyip ayağa fırladım, abim geldiği için her şey düzelecek sandım. Hemen babamın yanına gitti; ama babamın bilinci o anda yoktu. Bir ara babamın bilinci gelir gibi oldu, abim ona eşinin yazdığı mektubu okudu, babamın gözlerinden yaşlar akmaya başladı, bizim de... Sonra bilinci yine gitti. Bir ara bilinci yine geldi babamın, "Baba seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?" diye sordum, kafasını hafifçe aşağıya indirdi ve gözlerini kırptı “Evet.” dercesine. Sonra da babamın bilinci bir daha gelmedi.

 

Halamlara haber verdik, zaten sürekli gidip geliyorlardı, burada olmadıklarında da arıyorlardı. Babam onları bilinci gitmeden görebilmişti ve sohbet etmişlerdi, çok mutlu olmuştu babam onları görünce, tıpkı bizim gibi.

 

Doktorlar annemle beni kenara çekti, "Akciğerdeki kanserin en başından beri kemiklere metastaz yaptığını biliyorsunuz, artık neredeyse her yerinde var, karaciğerini de etkiledi, diğer iç organları da. Şu anda çoklu organ yetmezliği yaşıyor, fazla zamanı kalmadı, haber vermek istediğiniz birileri varsa şimdi tam zamanı." dedi. Düşünsenize eşinizin ya da babanızın öleceğini biliyorsunuz, ne zaman olduğunu bilmiyorsunuz, artık biraz fikriniz var, son saatleriniz... Ne hissederdiniz, ne yapardınız?

 

Herkes babamın odasına giriyor, aile dostları geliyor, ağlayanlar, yakaranlar... Herkesi uyardım, "Babam daha ölmedi, ölmüş gibi davranmayın, sizi duyabilir, üzülebilir, onun yanındayken dikkatli olun!" Ama bilinci çoktan gitmişti babamın...

 

Ayten teyzem, umarım bir gün benim de onun gibi bir dostum olur, bir an olsun annemi yalnız bırakmadı. Ayın dördü geride kalmıştı ve ayın beşinin ilk dakikalarındaydık. Annem "Hadi artık eve gidin." dedi bize, "Abin yoldan geldi, biraz uyusun, teyzelerin de dinlensinler, yarın sabah erkenden gelirsiniz." Beni ikna etmek biraz uzun sürdü. Babamın biz gidince öleceğini biliyordum, sormayın nasıl diye, sadece biliyordum. Sonunda gitmeyi kabul ettim. Gitmeden önce babamın yanına gittim. Kulağına eğilip "Seni çok seviyorum baba. Hep çok sevdim, sevmeye de devam edeceğim. Bizi merak etme, hepimiz iyi olacağız. Çok iyi bir baba oldun, çok teşekkür ederim." dedim.

 

Sonra şansımı bir daha denedim, "Teyzemleri ve abimi bırakalım, biz Ömür'le geri dönelim." dedim, "Olmaz." dedi annem. "Tamam." dedim. Babamın kapısının önünde duran Ayten teyzeme "Babam bu gece ölecek." dedim, "Arayayım mı, mesaj mı atayım?" diye sordu, "Fark etmez." dedim, "Nasılsa senden haber bekliyor olacağım."

 

Teyzemleri ve abimi annemlerin evine bıraktık. Biz Ömür'le evimize geldik. Hemen yattık dinlenmek için. Gözüm telefonda. Böyle zamanlarda uyumasan bile yatman iyi oluyor vücudunun dinlenmesi için. Maske Hanım geldi, sevdim biraz. Gözüm telefonda. Biraz ağladım. Gözüm telefonda. Sonra mesaj geldi. Ekrana baktım mesaj kimden diye, Ayten teyzeden gelmiş. Mesajı okumadan Ömür'ü kaldırdım. Sonra mesaja baktım, babamın nefes alıp vermesi iyice yavaşlamış, daha sonra babamın kalbi durmuş. BABAMIN KALBİ DURMUŞ! Doktorlar girmiş odaya kalp masajı yapıp hayata geri getirmek için. Epey uğraşmışlar. Ama o gitmiş, cansız beden kalmış geriye.

 

Babamın kalbi durmuş.

 

Babam artık yok.

 

Nezik teyzemi aradım hemen. Sadece "Geliyoruz, hazırlanın." dedim. Babam ve ölüm kelimesini nasıl yan yana kullanabilirim?????!!!!!

 

Onları alıp hastaneye gittik. Ayten teyzeme sarıldım hemen, annemi sordum, doktorların odasında dedi, hemen yanına gittim, sarıldık. Ağlamak yok. Nasıl ağlayacağım? Vücudum öyle bir haldeki… Kaskatı. Sanki o sırada bana araba çarpsa bana bir şey olmaz da araba yamulur gibi. Robot gibiyim, duygularım kapalı.

 

Ne yapılacağını öğreniyoruz annemle. "Hemen toprağa verecek misiniz?" diyorlar, ona göre morgda daha uzun süre kalacak. Camiyle görüşeceksiniz, mezarlıkla görüşeceksiniz, ölüm belgesi alacaksınız... Yapılacak bir sürü işlem var. Saat daha sabah iki ya da üç.

 

Babamı bıraktık orda, annemlerin evine geldik, hepimiz salonda oturuyoruz. Çıt yok. "Mesaj atıp haber verelim insanlara." dedim. Annemin, babamın telefonundan ve kendi telefonumdan aynı mesajı yolladık herkese. Sonra Ömür'le eve gittik, biraz dinlendik, ben yine uyumadım.

 

Sabah camiyle görüştük, mezarlıkla ilgili ne yapacağımızı bilmiyorum, kendi dostlarımı aradım. Erkan'ın bayağı yardımı dokundu, beni doğru kişilere yönlendirdi, sağ olsun.

 

Abimle mezarlığa gittik, babamın yerini ayarladık, annem de babamın yanına gömülmek istiyordu, onun da yerini ayarladık.

 

Morga gittik babamı almak için. Babamı morgdan çıkarıp bir tabutun içinde cenaze arabasına koydular. Babamı morgdan çıkarıp bir tabutun içinde cenaze arabasına koydular. Babamı morgdan çıkarıp bir tabutun içinde cenaze arabasına koydular. Bu cümleyi kurmak zorunda olmak hakkında bir fikriniz var mı?

 

Cenaze arabasının en önüne abimle oturduk, mezarlığa doğru yola çıktık. Babasının iki çocuğu, babasının cenaze arabasında, başka kimseyi bindirmemişler cenaze arabasına, en öne oturmuşlar. Aksi mümkün olamazdı ki. Zihnin istemese bile vücudun ayrılamıyor onun ekseninden. Kan bağı mı? Kalp bağı mı? Ne sizce? Ben bilmiyorum. Ama sanki o Dünya ve biz de onun iki uydusuyuz o sırada, ayrılamıyoruz etrafından.

 

Annem. O da Dünya bizim için. Aylar boyunca mücadele etti babamla beraber. Bir an bile yalnız bırakmadı onu sanki kendi vücudu çok sağlammış gibi. Hastanede bir gece bile babamla kalmama izin vermedi, "Onu asla bırakmam." dedi. Aylar boyunca bir kanser hastasına, o hastanın kemoterapiyi yiyip bozulan psikolojisine rağmen bakmak? Umarım bunun hakkında bir fikriniz olmaz hayatınız boyunca, umarım ne demek istediğimi yaşayıp da anlamazsınız. Çok güçlü olmak bile yetersiz çünkü bunun için. Ama annem için öyle değildi.

 

Annem. O da Dünya bizim için. Biz onun da iki uydusuyuz. Gözümüz hep onda. Babamın yıkanması için Uncalı Mezarlığı’na giriyoruz. Annemin üzerinde babamın ceketi var. Ben sağına geçtim annemin, abim soluna geçti. Tuttuk minik ellerinden sıkı sıkı. Küçükken o da bizim minik ellerimizi sıkı sıkı tutuyordu. Şimdi sıra bizde.

 

Babam yıkanacak, yıkamak isteyen erkekler var mı diye soruyorlar. Kuzenlerim, abim, babamın yakın dostları giriyor içeriye. Ben hemen kapının dışındayım. İstesem de fazla uzaklaşamıyorum.

 

“Görmek isteyen var mı?” diye sordular, ben girdim içeri. "Ama sen kızısın olmaz." dedi içeriden biri. "Ben kızı olduğum için olur." dedim. Babamın ölü bedeni, yıkanmış, buz gibi, yaşadığı hastalık nedeniyle biraz daha şiş ve rengi biraz daha farklı; ama babamın bedeni, babamın cansız bedeni, babamın ölü bedeni.

 

Tekrar bindik abimle cenaze arabasına, babamı annemlerin evinin önündeki camiye götürüyoruz. Eve doğru yaklaştık. Hiç konuşmadığımızı fark ettim, ne konuşacaktık ki? Babam bir tabutun içinde, bir cenaze arabasının arkasında, ne konuşacaktık?

 

Evin önüne geldik. Caminin önünde halamı gördüm, göz göze geldik, abisini cenaze arabasıyla getirdiğimizi görmeye dayanamadı, ağlamaya başladı.

 

Camiden anons başladı, babamın ismini söyledi hoca, vefat etti dedi, nasıl da kolay kullandı babamla vefat kelimesini yan yana.

 

Yavaş yavaş insanlar gelmeye başladı. Ben tabutun etrafındayım, uzaklaşamıyorum. Cenaze namazı kılındı. Cenaze namazı kılınırken zangır zangır titriyordum, evet şu anda bunlar gerçekleşiyordu, babam ölmüştü, bir tabutun önünde insanlar babam için dua ediyordu, haklarını helal ediyorlardı, bunlar gerçek miydi, bunları şu anda yaşıyor muyduk?

 

Hemen cenaze arabasına bindim babama daha yakın olmak için, abim de geldi. Babamı Kurşunlu Mezarlığı'na götürüyoruz, dostları yalnız bırakmadı onu, arkamızda konvoy oluşturdular.

 

Kurşunlu Yolu'na doğru girdik. Her yer yemyeşil. Orman. Her yerden su akıyor. Trafik yok. Gürültü yok. Kuş sesleri. Cırcır böceği sesleri. Tam babamın seveceği gibi. “Çok mutlu olmuştur .” diyorum, “Bir doğa adamı için daha iyi bir yer olamazdı.” diye geçiriyorum içimden.

 

Babamı içine koyacakları çukur hazır. Çukurun başında bir ağaç var. Mezarlıktaki bütün ağaçların kökünden tek gövde çıkmış, sadece babamın mezarının başındaki ağacın kökünden iki gövde çıkmış, bir an seviniyorum bunun için.

 

Babamı tabuttan çıkarıp, kefene sarılı bedenini koyuyorlar çukurun içine, üzerine toprak atmaya başlıyoruz. Kimse ağlamıyor. Hasta olduğunu bilsek de ölümü yakıştırmıyorduk ona, hala kimse idrak etmedi, babam öldü. Dualar okundu, baş sağlıkları dilendi. Biraz daha kaldık mezarının başında, eve döndük.

 

Eve babamsız döndük. Eve girdiğimizde de yoktu babam. Nasıl olabilir böyle bir şey? Bütün bunlar yaşanıyor mu? Babam artık yok mu? Babamsız o ev nasıl bir ev olacak? O ev ve içindeki tüm eşyalar gitti o gün benim için, babamla beraber.

 

Telefon çaldı, Zafer abim Nevin teyzemi arıyor. Duydum, telefonda "Rahmetli iyi adamdı." dedi. Rahmetli? İçimde fırtınalar koptu o kelimeyi duyunca. Rahmetli? Hayır, babam rahmetli olmuş olamaz, babamı rahmetli kelimesiyle anamazlar. Yakışmıyor babama rahmetli denmesi, hayır, demeyin, rahmetli demesin kimse babama. Az önce toprağa verdik daha onu, rahmetli demeyin. Babam öldü diyemiyorum ben daha, babam gitti diyorum, siz de demeyin.

 

Ananeme söyleyecek miyiz? Hayır söylemeyelim. Zaten çok hasta. Babamı kendi oğluymuşçasına seviyor. Hasta kalbi dayanamaz. Hemen ölür. Ananeme söyleyecek miyiz? Hayır söylemeyelim.

 

Şimdi ne olacak? Nasıl geçecek hayat? Toparlanabilecek miyiz? Ne zaman toparlanacağız?

 

Annem? Annem ne yapacak? Beraber yaşadıkları o evde yalnız başına mı kalacak? Yok, olmaz. Annem abimin yanına gitsin, Amerika'ya. Olsun, benim için sorun değil. Gerçekten sorun değil. Burada durdukça daha kötü olur, gitsin. O iyi olsun da... Ben iyi olurum zaten, benim yanımda Ömür var. Hasta babamın her ihtiyacında, her kötü anında yanında olan ve benim her anımda yanımda olan Ömür var…

 

Annem bir ay geçmeden Amerika'ya abimin yanına gitti.

 

Annem Ömür'le benden evden bir şey almamızı rica etti bir gün, babam öldükten yaklaşık iki ay sonra ilk defa o eve girecektik. Apartmanın bahçe kapısına gelince ağlamaya başladık, daha eve bile girmeden, bahçe kapısında, kapıyı görür görmez… Annem hiç duramazdı. İyi ki gitti.

 

Ananem arıyor ara ara. “Babam iyi.” diyorum, “En kısa zamanda geleceğiz hep beraber, seni görmeye.” Konuşurken ağladığımı hissettirmiyorum ananeme.

 

Ananem kötüleşmeye başladı. Abimle beni sayıklıyormuş. Nezik teyzem "Uyumadıysan arayayım mı seni, ananenle konuş." dedi bana. Ben de "Tamam." dedim. "Ananemmmmmmmm nasılsın bir tanem benim?" diye sordum, ananem bana "Emanetim." dedi, "Emanetim, çok özledim seni." Bir an bir sessizlik oldu. "Teyze telefonu alır mısın?" diye sordum, aldı telefonu. "Babamın öldüğünü mü söylediniz ananeme?" diye sordum, "Hayır." dedi. "Doğru duydum değil mi, bana emanetim dedi?", "Evet, sana emanetim dedi."

 

Dört sene önce bugün babam gitti, üç ay sonra ardından ananem gitti. Bugün babamın mezarına ziyarete gidemeyeceğiz sokağa çıkma yasağı yüzünden, olsun, gömülü olduğu yer kalbimiz zaten, anılarımız… Ah be baba...Sen artık anı mı oldun, bizim de bir gün olacağımız gibi?

Babama artık rahmetli diyebilirsiniz. Ben artık "Babam öldü." de diyebiliyorum. Anda kaldığım zamanlarda da hiçbir sorunum yok. Çoğu arkadaşımın dediğine göre çok güçlüymüşüm, başkası olsa bu kadar güçlü duramazmış. Hatırlamamaya çalışmıyorum artık, sanırım bu bir gelişme. Anda kaldığım zamanlarda hiçbir sorunum yok.

 

Alıştım sanırım. Şu anda alıştım yazarken bile gözlerimden yaş akıyor, işte ancak bu kadar alıştım. Aklıma gelince hala gözlerim doluyor ve hatırladığım anda içimi yakan bir sıcaklık doluyor içime, işte bu kadar alıştım. Fotoğraflarını görünce ilk tepkim ağlamak yerine buruk bir gülümseme oluyor, sanırım bu da bir gelişme. Hasta hallerini de artık çok hatırlamıyorum, önceki kadar sık gelmiyor gözümün önüne. Sanırım zayıf hafızalı olmam beni daha az yaralıyor.

 

Dört sene önce bugün benim babam öldü. Babam öldüğünden beri hayat eskisi gibi değil. Babam öldüğünden beri ben eskisi gibi değilim. Sanki gözlerim çıkarıldı ve yerine yeni gözler monte edildi. Baktığım her şeyi başka görüyorum. Zaman geçtikçe kendimi birçok konuda ona benzetiyorum, bazen tam bir babasının kızı oluyorum. Keşke onunla daha çok vakit geçirme şansım olsaydı, keşke 63 yaşına gireli daha üç ay bile olmamışken ölmeseydi…

 

Dört sene önce bugün öldü benim babam. Sadece fiziksel olarak yanımda değil; ama varlığı hep yanımda, hissediyorum. Rüyalarımda çok görmüyorum onu, ananemi de öyle, hatta neredeyse hiç görmüyorum. Bu biraz can sıkıcı.

 

Benim babam öldü, dört sene önce bugün. Ne çabuk da geçti dört sene. Sanki hiç geçmeyecekmiş gibiydi, yavaş ilerliyordu zaman; ama dört sene dolmuş bile. Nasıl dört sene olur, daha dün gibiyken her şey? Babamsız dört sene… Aklım almıyor.

 

Benim babam öldü. Ne zaman öldüğünün bir önemi yok; çünkü her aklıma geldiğinde aynı sıcaklık yakacak içimi ve her aklıma geldiğinde kalbim ısınacak sevgisiyle.

 

Benim babam öldü. Ama içimde yeniden doğdu. Benimle beraber yaşıyor. Bazen içimden babamla konuşurken buluyorum kendimi, "Hadi baba." diyorum, "Söyle ne yapayım, lütfen yardım et bana baba." Oysa babam sağken karışmasını istemezdim hiç bana, ben sormadan fikrini söylemesini istemezdim. Şimdi her şeyi ona soruyorum, bu bana huzur veriyor. En çok da yüzünün tamamını kaplayan o kocaman ve içten gülüşü aklıma geldikçe içim eriyor, huzur doluyorum.

 

Baba, orada olduğundan haberimin bile olmadığı boğazımdaki düğüm ve gözümde akmaya hazır damlasın.

Tanımadığım insanların cenazelerinde ve neredeyse duyduğum her ölümde ağlama sebebimsin.

Hiçbir zaman acısının tam olarak geçmediği, kalbimin asla tam olmasına izin vermeyecek kocaman bir boşluksun.

 

Senden sonra çok sulu gözlü oldum baba.

 

İçimde zaman zaman çok fazla kırgınlık, kızgınlık, hayal kırıklığı oluyor; en çok da seni unuttuğumu sandığım zamanlarda.

İçimde bir parça suçluluk duygusu var. İçimde paramparça olan çok şey var, hala geçmedi.
İçimde henüz saramadığım; ama sarmak için çok uğraştığım yaralarım ve kırgınlıklarım var.
Seninle gittiğinden beri yaşamak istediğim çok şey var. Senin yaşamanı istediğim çok fazla güzellik var.
Sana anlatmak istediğim çok fazla şey var.

 

Söylesene baba, sen artık yoksun ve sadece anılardan mı ibaretsin? Anılarımızı hiç unutmayacağım değil mi? Ya bir gün unutursam?

 

Sizi çok özledim.

Lütfen ananemi de alıp rüyalarıma daha çok gir baba.

Hiç yorum yok: