"Babam gitti. Cenaze
bugün ikindi namazına müteakip Ayşe Kaymaz Camii'nden kaldırılacaktır."
ile başlayan bir mesaj yazdım dört sene önce bugün, 05.12.2016’da.
O günlerde annem bana
babamla ilgili bir anı anlattı. Babam anneme demiş ki: "Ben babama
yetişemedim, oğlum da bana yetişemeyecek." Ben bunu öğrenince durur muyum,
hemen abimi görüntülü aradım, "Abi, çabuk gel." dedim, çabuk geleceği
yer de Amerika. Babamın yanına gittim sonra, abimle konuşması için. Babam abime
bizi şaşırtan bir şey sordu: "Hiç iznin var mı oğlum?" Biz iyi
olacaksın desek de o öleceğini hissediyordu sanırım, abimin gelmesi için
sormuştu onun iznini. Abim de izninin olduğunu ve hemen geleceğini söyledi.
Hemen yola çıktı abim.
Hepimizde bir panik vardı, acaba abim yetişecek mi diye. Uçağı İstanbul'a indi,
dış hatlardan iç hatlara doğru koşarcasına giderken hemen bizi görüntülü
aramıştı, babama geliyorum demek için. Ama babamın o sırada bilinci gitmişti,
abim yine de konuştu babamla, "Senin için geliyorum baba, yetişiyorum
sana, bir yere gitme."
Bu arada babam
"Nebahat hocayı çağırın." demişti birkaç gün önce bana, biz yine çok
şaşkınız; çünkü babam kimseden bir şey istemez rahatsız olmasınlar diye; ama
hep verir, kimse bir şey istemeden. Teyzelerime haber vermiştim, onlar da
geldiler hemen. Babam Nebahat teyzemle konuşamadı, sadece "Nebahat hoca
geldin; ama geç geldin." demeye yetti gücü, bilinci gitti sonra. Biz
teyzeme "Kesin sigarayı bırak diyecekti sana." dedik; ama onların
arasındaki yakınlığı düşünürsem bence hem bizi ona emanet edecekti hem de daha
derin bir şeyler söyleyecekti.
Bir ara biz annemle
babamın odasında yalnızken babam tavana bakıyordu, bizim göremediğimiz bir
şeyler gördüğü belliydi, bize hiçbir tepki vermiyordu; ama sürekli etrafına
bakıyordu. Kelime-i şehâdet getirmeye başladı bir anda. Bir ara elini havaya
kaldırdı sanki bir şey tutacakmış gibi ve o anda “Esselamun aleyküm ve
rahmetullah.” dedi ve üç kere “Aleyküm selam.” dedi. Çok değişik bir andı.
Zaten babamın odasında huzur vardı gözle görülecek bir şekilde, sanki elimle
tutabilecekmişim gibi... Daha sonra elini kaldırıp bizim görmediğimiz bir
şeylere bakıp selam verdiğini görmek daha da başka bir boyut kattı. Annemle
birbirimize baktık şaşkın şaşkın.
Biz hepimiz babamın
baş ucundayken, abim girdi odaya. Bir anda "Abi!" deyip ayağa
fırladım, abim geldiği için her şey düzelecek sandım. Hemen babamın yanına
gitti; ama babamın bilinci o anda yoktu. Bir ara babamın bilinci gelir gibi
oldu, abim ona eşinin yazdığı mektubu okudu, babamın gözlerinden yaşlar akmaya
başladı, bizim de... Sonra bilinci yine gitti. Bir ara bilinci yine geldi
babamın, "Baba seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun değil mi?" diye
sordum, kafasını hafifçe aşağıya indirdi ve gözlerini kırptı “Evet.” dercesine.
Sonra da babamın bilinci bir daha gelmedi.
Halamlara haber
verdik, zaten sürekli gidip geliyorlardı, burada olmadıklarında da arıyorlardı.
Babam onları bilinci gitmeden görebilmişti ve sohbet etmişlerdi, çok mutlu
olmuştu babam onları görünce, tıpkı bizim gibi.
Doktorlar annemle beni
kenara çekti, "Akciğerdeki kanserin en başından beri kemiklere metastaz
yaptığını biliyorsunuz, artık neredeyse her yerinde var, karaciğerini de
etkiledi, diğer iç organları da. Şu anda çoklu organ yetmezliği yaşıyor, fazla
zamanı kalmadı, haber vermek istediğiniz birileri varsa şimdi tam zamanı."
dedi. Düşünsenize eşinizin ya da babanızın öleceğini biliyorsunuz, ne zaman olduğunu
bilmiyorsunuz, artık biraz fikriniz var, son saatleriniz... Ne hissederdiniz,
ne yapardınız?
Herkes babamın odasına
giriyor, aile dostları geliyor, ağlayanlar, yakaranlar... Herkesi uyardım,
"Babam daha ölmedi, ölmüş gibi davranmayın, sizi duyabilir, üzülebilir,
onun yanındayken dikkatli olun!" Ama bilinci çoktan gitmişti babamın...
Ayten teyzem, umarım
bir gün benim de onun gibi bir dostum olur, bir an olsun annemi yalnız
bırakmadı. Ayın dördü geride kalmıştı ve ayın beşinin ilk dakikalarındaydık.
Annem "Hadi artık eve gidin." dedi bize, "Abin yoldan geldi,
biraz uyusun, teyzelerin de dinlensinler, yarın sabah erkenden
gelirsiniz." Beni ikna etmek biraz uzun sürdü. Babamın biz gidince
öleceğini biliyordum, sormayın nasıl diye, sadece biliyordum. Sonunda gitmeyi
kabul ettim. Gitmeden önce babamın yanına gittim. Kulağına eğilip "Seni
çok seviyorum baba. Hep çok sevdim, sevmeye de devam edeceğim. Bizi merak etme,
hepimiz iyi olacağız. Çok iyi bir baba oldun, çok teşekkür ederim." dedim.
Sonra şansımı bir daha
denedim, "Teyzemleri ve abimi bırakalım, biz Ömür'le geri dönelim."
dedim, "Olmaz." dedi annem. "Tamam." dedim. Babamın
kapısının önünde duran Ayten teyzeme "Babam bu gece ölecek." dedim,
"Arayayım mı, mesaj mı atayım?" diye sordu, "Fark etmez."
dedim, "Nasılsa senden haber bekliyor olacağım."
Teyzemleri ve abimi
annemlerin evine bıraktık. Biz Ömür'le evimize geldik. Hemen yattık dinlenmek
için. Gözüm telefonda. Böyle zamanlarda uyumasan bile yatman iyi oluyor
vücudunun dinlenmesi için. Maske Hanım geldi, sevdim biraz. Gözüm telefonda.
Biraz ağladım. Gözüm telefonda. Sonra mesaj geldi. Ekrana baktım mesaj kimden
diye, Ayten teyzeden gelmiş. Mesajı okumadan Ömür'ü kaldırdım. Sonra mesaja
baktım, babamın nefes alıp vermesi iyice yavaşlamış, daha sonra babamın kalbi
durmuş. BABAMIN KALBİ DURMUŞ! Doktorlar girmiş odaya kalp masajı yapıp hayata
geri getirmek için. Epey uğraşmışlar. Ama o gitmiş, cansız beden kalmış geriye.
Babamın kalbi durmuş.
Babam artık yok.
Nezik teyzemi aradım
hemen. Sadece "Geliyoruz, hazırlanın." dedim. Babam ve ölüm
kelimesini nasıl yan yana kullanabilirim?????!!!!!
Onları alıp hastaneye
gittik. Ayten teyzeme sarıldım hemen, annemi sordum, doktorların odasında dedi,
hemen yanına gittim, sarıldık. Ağlamak yok. Nasıl ağlayacağım? Vücudum öyle bir
haldeki… Kaskatı. Sanki o sırada bana araba çarpsa bana bir şey olmaz da araba
yamulur gibi. Robot gibiyim, duygularım kapalı.
Ne yapılacağını
öğreniyoruz annemle. "Hemen toprağa verecek misiniz?" diyorlar, ona
göre morgda daha uzun süre kalacak. Camiyle görüşeceksiniz, mezarlıkla
görüşeceksiniz, ölüm belgesi alacaksınız... Yapılacak bir sürü işlem var. Saat
daha sabah iki ya da üç.
Babamı bıraktık orda,
annemlerin evine geldik, hepimiz salonda oturuyoruz. Çıt yok. "Mesaj atıp haber
verelim insanlara." dedim. Annemin, babamın telefonundan ve kendi
telefonumdan aynı mesajı yolladık herkese. Sonra Ömür'le eve gittik, biraz
dinlendik, ben yine uyumadım.
Sabah camiyle
görüştük, mezarlıkla ilgili ne yapacağımızı bilmiyorum, kendi dostlarımı
aradım. Erkan'ın bayağı yardımı dokundu, beni doğru kişilere yönlendirdi, sağ
olsun.
Abimle mezarlığa
gittik, babamın yerini ayarladık, annem de babamın yanına gömülmek istiyordu,
onun da yerini ayarladık.
Morga gittik babamı
almak için. Babamı morgdan çıkarıp bir tabutun içinde cenaze arabasına
koydular. Babamı morgdan çıkarıp bir tabutun içinde cenaze arabasına koydular.
Babamı morgdan çıkarıp bir tabutun içinde cenaze arabasına koydular. Bu cümleyi
kurmak zorunda olmak hakkında bir fikriniz var mı?
Cenaze arabasının en
önüne abimle oturduk, mezarlığa doğru yola çıktık. Babasının iki çocuğu,
babasının cenaze arabasında, başka kimseyi bindirmemişler cenaze arabasına, en
öne oturmuşlar. Aksi mümkün olamazdı ki. Zihnin istemese bile vücudun
ayrılamıyor onun ekseninden. Kan bağı mı? Kalp bağı mı? Ne sizce? Ben
bilmiyorum. Ama sanki o Dünya ve biz de onun iki uydusuyuz o sırada,
ayrılamıyoruz etrafından.
Annem. O da Dünya
bizim için. Aylar boyunca mücadele etti babamla beraber. Bir an bile yalnız
bırakmadı onu sanki kendi vücudu çok sağlammış gibi. Hastanede bir gece bile
babamla kalmama izin vermedi, "Onu asla bırakmam." dedi. Aylar
boyunca bir kanser hastasına, o hastanın kemoterapiyi yiyip bozulan
psikolojisine rağmen bakmak? Umarım bunun hakkında bir fikriniz olmaz hayatınız
boyunca, umarım ne demek istediğimi yaşayıp da anlamazsınız. Çok güçlü olmak
bile yetersiz çünkü bunun için. Ama annem için öyle değildi.
Annem. O da Dünya
bizim için. Biz onun da iki uydusuyuz. Gözümüz hep onda. Babamın yıkanması için
Uncalı Mezarlığı’na giriyoruz. Annemin üzerinde babamın ceketi var. Ben sağına
geçtim annemin, abim soluna geçti. Tuttuk minik ellerinden sıkı sıkı. Küçükken
o da bizim minik ellerimizi sıkı sıkı tutuyordu. Şimdi sıra bizde.
Babam yıkanacak,
yıkamak isteyen erkekler var mı diye soruyorlar. Kuzenlerim, abim, babamın
yakın dostları giriyor içeriye. Ben hemen kapının dışındayım. İstesem de fazla
uzaklaşamıyorum.
“Görmek isteyen var mı?”
diye sordular, ben girdim içeri. "Ama sen kızısın olmaz." dedi
içeriden biri. "Ben kızı olduğum için olur." dedim. Babamın ölü
bedeni, yıkanmış, buz gibi, yaşadığı hastalık nedeniyle biraz daha şiş ve rengi
biraz daha farklı; ama babamın bedeni, babamın cansız bedeni, babamın ölü
bedeni.
Tekrar bindik abimle
cenaze arabasına, babamı annemlerin evinin önündeki camiye götürüyoruz. Eve
doğru yaklaştık. Hiç konuşmadığımızı fark ettim, ne konuşacaktık ki? Babam bir
tabutun içinde, bir cenaze arabasının arkasında, ne konuşacaktık?
Evin önüne geldik.
Caminin önünde halamı gördüm, göz göze geldik, abisini cenaze arabasıyla
getirdiğimizi görmeye dayanamadı, ağlamaya başladı.
Camiden anons başladı,
babamın ismini söyledi hoca, vefat etti dedi, nasıl da kolay kullandı babamla
vefat kelimesini yan yana.
Yavaş yavaş insanlar
gelmeye başladı. Ben tabutun etrafındayım, uzaklaşamıyorum. Cenaze namazı
kılındı. Cenaze namazı kılınırken zangır zangır titriyordum, evet şu anda
bunlar gerçekleşiyordu, babam ölmüştü, bir tabutun önünde insanlar babam için
dua ediyordu, haklarını helal ediyorlardı, bunlar gerçek miydi, bunları şu anda
yaşıyor muyduk?
Hemen cenaze arabasına
bindim babama daha yakın olmak için, abim de geldi. Babamı Kurşunlu
Mezarlığı'na götürüyoruz, dostları yalnız bırakmadı onu, arkamızda konvoy
oluşturdular.
Kurşunlu Yolu'na doğru
girdik. Her yer yemyeşil. Orman. Her yerden su akıyor. Trafik yok. Gürültü yok.
Kuş sesleri. Cırcır böceği sesleri. Tam babamın seveceği gibi. “Çok mutlu
olmuştur .” diyorum, “Bir doğa adamı için daha iyi bir yer olamazdı.” diye
geçiriyorum içimden.
Babamı içine
koyacakları çukur hazır. Çukurun başında bir ağaç var. Mezarlıktaki bütün
ağaçların kökünden tek gövde çıkmış, sadece babamın mezarının başındaki ağacın
kökünden iki gövde çıkmış, bir an seviniyorum bunun için.
Babamı tabuttan
çıkarıp, kefene sarılı bedenini koyuyorlar çukurun içine, üzerine toprak atmaya
başlıyoruz. Kimse ağlamıyor. Hasta olduğunu bilsek de ölümü yakıştırmıyorduk
ona, hala kimse idrak etmedi, babam öldü. Dualar okundu, baş sağlıkları dilendi.
Biraz daha kaldık mezarının başında, eve döndük.
Eve babamsız döndük.
Eve girdiğimizde de yoktu babam. Nasıl olabilir böyle bir şey? Bütün bunlar
yaşanıyor mu? Babam artık yok mu? Babamsız o ev nasıl bir ev olacak? O ev ve
içindeki tüm eşyalar gitti o gün benim için, babamla beraber.
Telefon çaldı, Zafer abim
Nevin teyzemi arıyor. Duydum, telefonda "Rahmetli iyi adamdı." dedi.
Rahmetli? İçimde fırtınalar koptu o kelimeyi duyunca. Rahmetli? Hayır, babam
rahmetli olmuş olamaz, babamı rahmetli kelimesiyle anamazlar. Yakışmıyor babama
rahmetli denmesi, hayır, demeyin, rahmetli demesin kimse babama. Az önce
toprağa verdik daha onu, rahmetli demeyin. Babam öldü diyemiyorum ben daha,
babam gitti diyorum, siz de demeyin.
Ananeme söyleyecek
miyiz? Hayır söylemeyelim. Zaten çok hasta. Babamı kendi oğluymuşçasına
seviyor. Hasta kalbi dayanamaz. Hemen ölür. Ananeme söyleyecek miyiz? Hayır
söylemeyelim.
Şimdi ne olacak? Nasıl
geçecek hayat? Toparlanabilecek miyiz? Ne zaman toparlanacağız?
Annem? Annem ne yapacak?
Beraber yaşadıkları o evde yalnız başına mı kalacak? Yok, olmaz. Annem abimin
yanına gitsin, Amerika'ya. Olsun, benim için sorun değil. Gerçekten sorun
değil. Burada durdukça daha kötü olur, gitsin. O iyi olsun da... Ben iyi olurum
zaten, benim yanımda Ömür var. Hasta babamın her ihtiyacında, her kötü anında
yanında olan ve benim her anımda yanımda olan Ömür var…
Annem bir ay geçmeden
Amerika'ya abimin yanına gitti.
Annem Ömür'le benden
evden bir şey almamızı rica etti bir gün, babam öldükten yaklaşık iki ay sonra
ilk defa o eve girecektik. Apartmanın bahçe kapısına gelince ağlamaya başladık,
daha eve bile girmeden, bahçe kapısında, kapıyı görür görmez… Annem hiç
duramazdı. İyi ki gitti.
Ananem arıyor ara ara.
“Babam iyi.” diyorum, “En kısa zamanda geleceğiz hep beraber, seni görmeye.”
Konuşurken ağladığımı hissettirmiyorum ananeme.
Ananem kötüleşmeye
başladı. Abimle beni sayıklıyormuş. Nezik teyzem "Uyumadıysan arayayım mı
seni, ananenle konuş." dedi bana. Ben de "Tamam." dedim.
"Ananemmmmmmmm nasılsın bir tanem benim?" diye sordum, ananem bana
"Emanetim." dedi, "Emanetim, çok özledim seni." Bir an bir
sessizlik oldu. "Teyze telefonu alır mısın?" diye sordum, aldı
telefonu. "Babamın öldüğünü mü söylediniz ananeme?" diye sordum,
"Hayır." dedi. "Doğru duydum değil mi, bana emanetim
dedi?", "Evet, sana emanetim dedi."
Dört sene önce bugün
babam gitti, üç ay sonra ardından ananem gitti. Bugün babamın mezarına ziyarete
gidemeyeceğiz sokağa çıkma yasağı yüzünden, olsun, gömülü olduğu yer kalbimiz
zaten, anılarımız… Ah be baba...Sen artık anı mı oldun, bizim de bir gün olacağımız
gibi?
Babama artık rahmetli
diyebilirsiniz. Ben artık "Babam öldü." de diyebiliyorum. Anda
kaldığım zamanlarda da hiçbir sorunum yok. Çoğu arkadaşımın dediğine göre çok
güçlüymüşüm, başkası olsa bu kadar güçlü duramazmış. Hatırlamamaya çalışmıyorum
artık, sanırım bu bir gelişme. Anda kaldığım zamanlarda hiçbir sorunum yok.
Alıştım sanırım. Şu
anda alıştım yazarken bile gözlerimden yaş akıyor, işte ancak bu kadar alıştım.
Aklıma gelince hala gözlerim doluyor ve hatırladığım anda içimi yakan bir
sıcaklık doluyor içime, işte bu kadar alıştım. Fotoğraflarını görünce ilk
tepkim ağlamak yerine buruk bir gülümseme oluyor, sanırım bu da bir gelişme.
Hasta hallerini de artık çok hatırlamıyorum, önceki kadar sık gelmiyor gözümün
önüne. Sanırım zayıf hafızalı olmam beni daha az yaralıyor.
Dört sene önce bugün benim babam öldü. Babam öldüğünden beri hayat eskisi
gibi değil. Babam öldüğünden beri ben eskisi gibi değilim. Sanki gözlerim
çıkarıldı ve yerine yeni gözler monte edildi. Baktığım her şeyi başka
görüyorum. Zaman geçtikçe kendimi birçok konuda ona benzetiyorum, bazen tam bir
babasının kızı oluyorum. Keşke onunla daha çok vakit geçirme şansım olsaydı,
keşke 63 yaşına gireli daha üç ay bile olmamışken ölmeseydi…
Dört sene önce bugün
öldü benim babam. Sadece fiziksel olarak yanımda değil; ama varlığı hep
yanımda, hissediyorum. Rüyalarımda çok görmüyorum onu, ananemi de öyle, hatta
neredeyse hiç görmüyorum. Bu biraz can sıkıcı.
Benim babam öldü, dört
sene önce bugün. Ne çabuk da geçti dört sene. Sanki hiç geçmeyecekmiş gibiydi,
yavaş ilerliyordu zaman; ama dört sene dolmuş bile. Nasıl dört sene olur, daha
dün gibiyken her şey? Babamsız dört sene… Aklım almıyor.
Benim babam öldü. Ne
zaman öldüğünün bir önemi yok; çünkü her aklıma geldiğinde aynı sıcaklık
yakacak içimi ve her aklıma geldiğinde kalbim ısınacak sevgisiyle.
Benim babam öldü. Ama
içimde yeniden doğdu. Benimle beraber yaşıyor. Bazen içimden babamla konuşurken
buluyorum kendimi, "Hadi baba." diyorum, "Söyle ne yapayım, lütfen
yardım et bana baba." Oysa babam sağken karışmasını istemezdim hiç bana,
ben sormadan fikrini söylemesini istemezdim. Şimdi her şeyi ona soruyorum, bu
bana huzur veriyor. En çok da yüzünün tamamını kaplayan o kocaman ve içten gülüşü
aklıma geldikçe içim eriyor, huzur doluyorum.
Baba, orada olduğundan haberimin bile olmadığı boğazımdaki düğüm ve
gözümde akmaya hazır damlasın.
Tanımadığım insanların cenazelerinde ve neredeyse duyduğum her
ölümde ağlama sebebimsin.
Hiçbir zaman acısının tam olarak geçmediği, kalbimin asla tam
olmasına izin vermeyecek kocaman bir boşluksun.
Senden sonra çok sulu gözlü oldum baba.
İçimde zaman zaman çok
fazla kırgınlık, kızgınlık, hayal kırıklığı oluyor; en çok da seni unuttuğumu
sandığım zamanlarda.
İçimde bir parça
suçluluk duygusu var. İçimde paramparça olan çok şey var, hala geçmedi.
İçimde henüz saramadığım; ama sarmak için çok uğraştığım yaralarım ve
kırgınlıklarım var.
Seninle gittiğinden beri yaşamak istediğim çok şey var. Senin yaşamanı
istediğim çok fazla güzellik var.
Sana anlatmak istediğim çok fazla şey var.
Söylesene
baba, sen artık yoksun ve sadece anılardan mı ibaretsin? Anılarımızı hiç unutmayacağım değil mi?
Ya bir gün unutursam?
Sizi çok özledim.
Lütfen ananemi de alıp
rüyalarıma daha çok gir baba.