“40 yaş altı” “Y kuşağı” bir
sosyolog olarak, siyasette -özellikle yerel bazda siyasette- gözüme çarpan ve
ilerisi için beni rahatsız eden bazı etik bulmadığım durumları madde madde
paylaşmak istedim. Aktif olarak siyasetle ilgilenenlere, siyasetle ilgilenmeyi
düşünenlere, bürokrasinin herhangi bir kademesinde olanlara, siyasetçilere
yaranma derdi olanlara ve siyaseti çok yanlış anlayanlara yönelik maddeler…
Madde 1: Bütün partilerin içi aile
üyelerinden temizlenmeli.
Parti üyeliği babadan oğula/kıza
geçen bir sistem haline dönüşürse, oradaki oluşumda insanın aklına ilk gelen
şey ülke dertleri değil de kendi menfaatleri için eylemde bulunan insanlar oluyor.
Muhakkak böyle olmayanlar da vardır ve fakat ne olursa olsun etik olmayan bir
durum.
Madde 2: Bir ailenin içinde her
dönemde yoluna bakmak için her partiye üye en az bir kişi olanlar tespit
edilmeli.
Bir bakıyorsunuz bir ailede CHP,
MHP, İYİP, AKP vd. her partiye üye olan en az bir aile üyesi var. Hiçbir dönem
sırtları yere gelmiyor. Bu beni bir vatandaş olarak çok rahatsız ederken, parti
içindeki bürokrasi buna nasıl izin veriyor? Peki bu etik mi?
Madde 3: Parası olmayan da siyasete
girebilmeli.
Seçilen kişinin ilk hedefinin
koyduğunu faiziyle geri almak olmasının önüne geçilmesi gerekiyor. Bu şekilde
bir mevkiye gelen bir insandan şehri, bölgesi, ülkesi için temiz siyaset
yapacağına kim güven duyabilir? Parası olmayan bir sürü genç insan var; ama
parası olan bir sürü yaşlının koltuk hırsı yüzünden bir kenarda olan biteni
izlemek durumunda kalıyorlar. Bunun neresi etik?
Madde 4: Herkes seçilmeden önce ve
sonraki mal varlığı ile banka hesaplarındaki parayı paylaşmalı -ailesininkini
de.
Bu da bir önceki maddeyle
bağlantılı bir madde aslında. Bir insanın esas derdi ve amacı gerçekten şehrine
ve ülkesine hizmetse, bunu zaten halk talep etmeden kendiliğinden yapmalı,
etiğe uygun hareket etmeli.
Madde 5: Partilerin içindeki
gruplar dağıtılmalı.
Yeni bir insan bir partiye üye
olduğunda nereye çarpsa bir gruba denk geliyor. Zaten parti dediğin birbirine
ve ilkelerine bağlı kocaman bir grup değil mi? Biz mi yanlış biliyoruz? Kime
selam verse ötekinin selam verdi diye kendisine küstüğü bir yapıda, düzgün bir
yapılaşmadan nasıl bahsedilebilir? Gruplaşmaların olduğu, gruba üye
olmayanların ötekileştirildiği bir sistemde etikten ne kadar bahsedilebilir?
Madde 6: Memurlar da partilere üye
olabilmeli.
Toplumun her kesimi gibi,
memurların da buna hakkı olabilmeli. Akademisyenlerin memur olup partiye üye
olma hakları varken, akademisyen olmayan memurların parti üyeliği hakkı
olmaması etik mi?
Madde 7: Seçildikten sonra vaat
ettiği gibi olmayıp, söylediklerinin aksi yönünde değişen insanlara bir daha
siyaset yapma hakkı verilmemeli ya da dönem sınırı getirilmeli.
İnsanlara kapısını kapatan, görüşme
için randevu alınamayan, koltuğa oturduktan sonra egosu tavan yapan, insanları
dinlemeyen kişiler onlara oy veren insanlar için ne kadar büyük bir hayal
kırıklığı olduklarının farkında değiller. Bir de bunun başka bir versiyonu var.
Odasına kabul ediyor, dinliyor, anlıyor gibi davranıyor, dinlediği kişiye umut
veriyor, ona sözler veriyor, o kişi onun odasından ayrılırken mutluluktan
havalarda uçuyor; daha sonra söz veren kişiyi aradığında o kişi telefonlara
dahi çıkmıyor. Tıpkı Kanadalı sosyolog Erving Goffman’ın dramaturjisi gibi,
müthiş bir oyun sergiliyor; ama haberi yok, seyirciyi sonsuza kadar kaybetti. İnsanlara
altı boş umutlar veren, telefonlarını açmayan, randevu vermeyen, insanlara
arkasını dönen bir siyaset etik mi?
Madde 8: Seçildikten sonra aile ve eş-dost işe alım süreci kontrol
edilmeli.
Gerçekten görmek için baktığınızda bunu en çok delen kişilerin bu
eylemi eleştiren düşünce yapısında olan kişiler olduğunu göreceksiniz. Keşke
bütün belediyeler bu konuyla alakalı bir irdelense mesela. Örgün eğitimden
mezun olan, bir veya birden fazla yüksek lisans mezuniyeti olan, liyakatli
gençleri işe almaktansa, sırf akrabalık ya da ahbaplık ilişkisi olan liyakatsiz
kişileri işe almak etik mi?
Madde 9: Siyasilerle fotoğraf çektirme yarışına son verilmeli.
Fotoğrafın sembol olarak yansıttığı anlamlar gözdağı, güç,
geleceğe yatırım değil emin olun; aksine çok güçsüz görünüyorsunuz. Kimliğini
kendi var oluşuyla ortaya koymaktan çok, kimliğini başkası üzerinden kuracak
kadar içi, fikri, titri boş ve çiğ, sığ bir imaj çiziyorsunuz. İnsanların
siyasetçilerle fotoğraflarını kullanmaları ve partilerin içinin bu şekilde
düşünen insanlarla dolu olması etik mi?
Madde 10: Siyasi partiler ve siyasetle ilgilenenler sosyal medya
hesaplarını kişisel şovları için kullanmamalı.
Sosyal medya hesaplarını yan yana dizilmiş bir sürü insanın
fotoğrafı ve ziyaretini paylaşmak için kullanmak yerine, sosyal medyayı daha
güzel ve faydalı amaçlar için kullanan bir siyaset fikri ve bu fikrin
uygulanması bu kadar zor olmamalı diye düşünüyorum. Hatırı sayılır takipçisi
olan siyasetle ilişkili sosyal medya hesaplarının kişisel çıkar ötesinde bir
amaçla hareket edip, daha faydalı işler için sosyal medyayı kullanması hem
örnek olacak hem etik olacak hem de takipçi sayısını daha da arttıracaktır.
Bertrand Russell’ın “Genellikle insanlar tarafından en çok
arzulanan iki şeyden birincisi iktidar sahibi olmak, ikincisi de hayranlık
uyandırmaktır.” sözü yerelde siyasetle uğraşanlar için tanımlayıcı bir cümle.
İktidar ve hayranlık uyandırma arzunuz varsa size bu gücü veren ve size hayranlık
duyan insanlara sırtınızı dönerek, onları yolda bırakarak buna ulaşamazsınız.
Teknoloji çağındayız. Artık gizlenemiyorsunuz, gizleyemiyorsunuz.
Şeffaf olan, samimi olan, gerçek olan, faydalı olan kalacak. İnsanlar kör
değil; görüyoruz, duyuyoruz, biliyoruz, en ufak şeyi bile önemsiyoruz. Artık
hiçbir şey eskisi gibi değil, olmayacak da.
Kendinizi yenilemeniz gerekiyor, kadrolarınızı yenilemeniz
gerekiyor. Rant değil toplumsal huzur, barış, özgürlük, refah, adalet peşinde
koşmanız gerekiyor.
İnanın bana, yukarıdaki gibi siyaset yapma devri çoktan bitti,
bunu zamanla daha iyi göreceksiniz ya da siz bilirsiniz, zaman zaten size bunu
acı bir şekilde gösterecek.